O bilmez idi, ne yol ne de iz.
İçindeki koca bir deniz.
Kendisi de habersiz.
Öyle usul, öyle sessiz.
Yoktu ikilik, sadece gayreti biz.
Bedeni, can-(an) ı na mezar
Teni, ruh kuşuna kafes.
Bir ses, bir nefes.
Gayrisi, şu dünya hep nefs.
Etiketler:
Cam Kırıkları,
Küçük Hikayeler
İçindeki koca bir deniz.
Kendisi de habersiz.
Öyle usul, öyle sessiz.
Yoktu ikilik, sadece gayreti biz.
Bedeni, can-(an) ı na mezar
Teni, ruh kuşuna kafes.
Bir ses, bir nefes.
Gayrisi, şu dünya hep nefs.
Meselesi bakmaktan ziyade, görmekti. Ölmeden önce ölmeye gayret ediyordu ki azab içindeki ruhu, azad olsun kabir olan teninden. Aynı, Bursa'daki Mevlevi tekkesinin arka bahçesinde sırlanmış ve taşında "Edvar-ı Musikinin Dana-i Serbülend-i. Ahmet Necib Efendi" yazan büyükbabasının niyazı gibi. Hep muhabbet, hep yarenlikti isteği. Paylaşmaktı her şeyi, yarin yanağından azade. Olanı kadar. Bir ses, bir nefes. Olmasındı nefs.
O yüzden emanetçilik ederdi, Anadolu'daki eski bir tren garında. Tüm emanetçiler gibi gözden ırak, sakin bir köşedeydi işyeri. Her şey yavaş hareket eder, zaman usul akardı onun dükkanında. Makbuzu al, kutuyu aç, emaneti ver den gayri bir şey değildi nafaka için çabası.
Bir gün sabaha karşı bir rüya gördü..
Giyinip, sokağa çıktı. Yolunun üzerindeki fırından iki tane simit aldı. Gar'ın sol köşesindeki Gülsüm'ün çayevinden, bir büyük çay istedi. Besmele ile açtı kapıyı ve sağ adımını attı dükkandan içeri, yıllardır adet ettiği gibi. Anahtarlarını, masanın üzerine bırakırken çaycının çırağı siparişini getirip bıraktı. Bardağın içine şekerleri bırakırken gözleri güldü. Son simidin, son yarısını da ağzına götürüyorken kapının açıldığını anladı çıngırak sesinden. Son simid parçasına takılı kalan gözlerinin, içinde olduğu kafasını kaldırmadı, içeriye girene bakmak için. Gelen adam, cebinden çıkardığı makbuzu masanın üzerine bıraktı. Kağıt parçası görüş alanındaydı. Göz ucuyla baktığı yazıyı, tanıdı.. bildi .. Teslim alacak olan hanesinde "Asil Çelik" yazıyordu. Kimlik sormaya gerek duymadı. Yerinden kalkıp, adama son kutudakini teslim etti. Konuşmadılar. Son emaneti de vermişti, borcundan kurtulanın hafifliğiyle. Akşama kadar ne kimse geldi ne de kendisi o makbuzdan gözlerini ayırdı. Yağmurun arka pencereye vuruşuyla birden kalktı. Uzanıp paltosunu aldı. Kapıyı kilitlemeden çekti. Kapının çıngırağı yine kapının arkasında bir kez daha şıngırdadı. Gişeden ikinci sınıf bir bilet aldı. Ve son trenle bir daha dönmemek üzere geceye karışıp gitti ..
Geride, masanın üstünde; bir yarım simit, bir çağ bardağının dibinde azıcık çay vardı. Yarım simitin yanında duran makbuzun, alt tarafında ise
O yüzden emanetçilik ederdi, Anadolu'daki eski bir tren garında. Tüm emanetçiler gibi gözden ırak, sakin bir köşedeydi işyeri. Her şey yavaş hareket eder, zaman usul akardı onun dükkanında. Makbuzu al, kutuyu aç, emaneti ver den gayri bir şey değildi nafaka için çabası.
Bir gün sabaha karşı bir rüya gördü..
Ustası kendisini, bedestendeki dükkanlarından çarşı dışında saatçilik eden Asil Çelik ustaya gönderiyordu. Tamirde olan köstekli saatini almaya. Bedesten den çıkarken arkasına peşmurde kılıklı adamlar takılınca, korkmuştu. Hızlı hızlı yürüyordu onlardan kurtulmak için. Saatçi ustasının dükkanını bulduğunda hava iyice kararmıştı. Dükkanın ön camında Asil Çelik ustanın karaltısı vardı. Sevindi, adamlardan dükkana girince kurtulacağı için. Biraz daha hızlandı. Adamlar hala peşindeydi. Ter içinde saatçinin kapısını açıp içeri girdi. Kapıyı kapayıp gözlerini yumdu ki bir derin ferahlasın, soluklansın. Nefesini salıp boşluğa, açtı gözlerini "Asil Usta !" diyerek.."Usta! Eksik ama Eksik" diye, bağırarak uyandı rüyasından. Kan, ter içersindeydi ve korkmuştu gördüklerinden. "TEK dir Allah" dedi, yüzünü sıvazlayarak. Kalktı, yıkadı yüzünü. Geçti yazı masasının başına. Bir cigara sarıp harfleri saydı, eb-ced ile hesab etti. Kalemi yerine koyarken, "Tamam, bildim, vakt-ü saat tamamdır" dedi.
Gözlerine inanamadı. Dükkan bomboştu. Ne saat ustası, ne de dükkanda her hangi bir eşya vardı. Yere kaydı gözleri. Yer kaplamasına dair, hiç bir şey yoktu. Ahşapların tamamı eksikti ve derin bir uçurum gözüküyordu dükkanın tabanında.. Düşmemek için yükseklerden aşağı, zor zahmet tutundu dükkan kapısına..
Giyinip, sokağa çıktı. Yolunun üzerindeki fırından iki tane simit aldı. Gar'ın sol köşesindeki Gülsüm'ün çayevinden, bir büyük çay istedi. Besmele ile açtı kapıyı ve sağ adımını attı dükkandan içeri, yıllardır adet ettiği gibi. Anahtarlarını, masanın üzerine bırakırken çaycının çırağı siparişini getirip bıraktı. Bardağın içine şekerleri bırakırken gözleri güldü. Son simidin, son yarısını da ağzına götürüyorken kapının açıldığını anladı çıngırak sesinden. Son simid parçasına takılı kalan gözlerinin, içinde olduğu kafasını kaldırmadı, içeriye girene bakmak için. Gelen adam, cebinden çıkardığı makbuzu masanın üzerine bıraktı. Kağıt parçası görüş alanındaydı. Göz ucuyla baktığı yazıyı, tanıdı.. bildi .. Teslim alacak olan hanesinde "Asil Çelik" yazıyordu. Kimlik sormaya gerek duymadı. Yerinden kalkıp, adama son kutudakini teslim etti. Konuşmadılar. Son emaneti de vermişti, borcundan kurtulanın hafifliğiyle. Akşama kadar ne kimse geldi ne de kendisi o makbuzdan gözlerini ayırdı. Yağmurun arka pencereye vuruşuyla birden kalktı. Uzanıp paltosunu aldı. Kapıyı kilitlemeden çekti. Kapının çıngırağı yine kapının arkasında bir kez daha şıngırdadı. Gişeden ikinci sınıf bir bilet aldı. Ve son trenle bir daha dönmemek üzere geceye karışıp gitti ..
Geride, masanın üstünde; bir yarım simit, bir çağ bardağının dibinde azıcık çay vardı. Yarım simitin yanında duran makbuzun, alt tarafında ise
"Bu da Geçer Ya Hu !" yazıyordu.
Verago on Eylül 03, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilçok güzel, özellikle şiir.. mercan dede müziğiyle harika..
devenin_bale_papucu on Eylül 03, 2009 dedi ki...
YanıtlaSil''Bu da geçer'' insanın aklına kafasına kazıması gereken sözlerden biri...Yazınıza güzelmiş hoşmuş diye geçiştirici yorum yapmayacam ..yazınız faydalı oldu biliniz...yüreğinize sağlık,saygılar..
back to black on Eylül 03, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilÇok etkilendim.Yüreğinize sağlık...
Ateş Böceği on Eylül 03, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilGeçiyormu gerçekten
Yoksa biz kendimizi kandırıp geçmiş gibimi yapıyoruz..
Ali İkizkaya on Eylül 03, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilSevgili Verago!
Ben yazmışım, sağol gönlüne, sende beğenmişsin. Belki bilmiyorsun sende bana annanemin söylediği o eski şarkıyı Odos Aristoteleus u hediye etmişdin(mandalina kabukları). Pek anlatamasam da ben de senin hazırlayıp yazdıklarını seviyor ve okuyorum.
Sevgiyle.
Ali İkizkaya on Eylül 03, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilSevgili Devenin Bale Papucu!
Hoş geldiniz, safa getirdiniz. Keşke gerçek anlamını kavrasak. Her kes farklı alıyor. Bir sonraki yazı bu CÜMLE nin cümle için sembolizması üzerine olacak.
Sevgiyle.
Ali İkizkaya on Eylül 03, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilSevgili Back to Black !
Sevdiğine sevindim. Benim yazdıklarım biraz iç burkar ama elimden bu kadarı geliyor. Galiba, biz bir de aynı kasabanın çocuklarıyız.
Sevgiyle.
Ali İkizkaya on Eylül 03, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilSevgili Ateş Böcü Kızısı!
Haklısın. Aslında geçmiyorlar. Geçtiğini zannetmek için bir hikaye uyduruyoruz kendimize ve ona inandırıyoruz kendimizi. Hep altlarda, derinlerde sinsi sinsi bekliyor. Bazen bir bardak çayda bazen yola taşan bir şarkının bir melodisinde, bazende bir kedinin kuyruğunda ortaya çıkıp bizi çok ama çok uzaklara götürüyorlar. Esir alıp, anlattırıyorlar kendilerine dair ne varsa bizde.
Tşkür ederim ve sevgiyle.
sufi on Eylül 04, 2009 dedi ki...
YanıtlaSil"İlim bir noktadır,cahiller onu çoğalttı" diyor ya güzel şah-ı Merdan,Kabir olan tenden azade olmaktı ya "ölmeden önce ölmenin" gayreti...Kişiye lütuftur noktadan türeyen harflerin hengamesinden noktaya seyr-ü seferi.Ne mutlu ki ona; Dosttan haber gelmiş tabi ki "bu da geçer be ya hu!"
Gönlüne ve hanene bizden de huzuru saadetler can kardeşim, sevgilerimle.
emy on Eylül 04, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilmüzik,şiir,yazı..içime işledikçe geride çalan müzik,yağmurun cama vurması yanı başımda sanki,simidin tadı damağımda..yüreğinize sağlık
иαℓαи on Eylül 05, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilselamlar
Çok hoşuma gitti , huzur buldum adeta..
ELİF..den on Eylül 05, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilHer olan olay gönlümüze yer etsede...
Geçiyor yada geçmek zorundamı hissediyoruz biz...
Geçmezse ne olur acaba...
Azap içinde dolar her gün...
Nasıl nefsimizi oruçla sınava çekiyorsak,duygularımızı da bu olaylarla degıl mi?
Ali İkizkaya on Eylül 07, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilCan Dost Sufi!
Evet ne güzel demişsin; tek idi biz çoğalttık. Gam vesvese şüphe gibi. Kedinin kuyruğu ile oynaması gibi, nafile dertlerle uğraşıyoruz. Kurtulmak için çabamızda, bir tek sevgiden uzak olamıyoruz.
Yine geldin hoşluklar getirdin. Seninde hanen hep aydınlık, engin olsun.
Sevgiyle.
Ali İkizkaya on Eylül 07, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilSevgili Emy!
Hoşgeldiniz. Bu kısa yaşanmışlıktaki öğeleri içinizde hissetmeniz ne kadar güzel. Biz bir şey yapmadık. Gönül kapınız açıkmış, siz içeri alıp, buyur etmişsiniz. Bizimkisi bir hal tercümesinden başka bir şey değil.
Teşekkürler ve sevgiler.
Ali İkizkaya on Eylül 07, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilSevgili Nalan!
Hoş geldiniz. Huzur bulduysanız, ne hoş sizin ve bizim için.
Teşekkürler. Sevgiyle.
Ali İkizkaya on Eylül 07, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilSevgili Elif!
Ne güzel bir yorum yazmışsın. Sorgulamışsın.
Zannediyorum gönlünde nefsi var. Bu yüzden hep sevgi ve muhabbet istiyor. Onun orucu bence mecburi. Zira Hak tan geliyor. Yokluğuyla terbiye oluyoruz ki kadir kıymet bilmek için. Bulduğumuzda ise bu terbiyeyi uygulamaya geçirebiliyormuyuz ?. Bence hayır ? Hep kırıp döküyoruz. Dökülüyor, kırılıyoruz.
Sevgiyle.
sedef on Haziran 10, 2010 dedi ki...
YanıtlaSilÜstadım,
rüya gören ne mutlu ki bilincinde Tekdir Allah, birdir Allah..
Canı veren , hayat sürecini belirleyen de nasip veren de, canı alacak olan da..İki simit alındıysa, nasip edilmiş alabilene. Bir simit kendi ve ikinci simit öteki beni için.Bir bardak çay da mutlaka ortaklaşa içilsin diye..Kalan simit eğer hala yarımsa, masanın üstünde kalmayı haketmiştir..Ama iki simitin biri, ya da bir simitin yarısı olabilmeyi başarsaydı, son emaneti birlikte verirlerdi...Birinci sınıfdan alınırdı bilet... Emaneti de birlikte verirlerdi makbuz sahibine, vakit tamam dendiğinde...
"Bu da geçer Ya Hû" :)
YanıtlaSilHayatıma düstur edinmeye çalıştığım mübarek kelimeler.
Paylaştığınız için teşekkürler.
Sevgi ve selâm ile.
Sevgili Sessiz ve Sonsuz !
YanıtlaSilNemutlu sana. "Bu da geçer Ya Hû" nun künhü ne varmak kaç şanslı insanoğluna nasip olacak.
Eyvallah, Aşk ile diyelim..