Adam hikayeler yazıyordu. Değerlerini pek de farketmemiş olduğu. Ama yazdığı cümle sonlarında ki uyumu seviyordu. Kadın da bu hikayelerden hoşlanıyor ve yazmasını istiyordu. O gece kadına hikayeyi satır sonlarından keserek okuyordu. Kadınsa severek dinliyordu. Ve kadının istediği, nasıl olsa bir oyundu. Pek de bir tehlikesi yoktu. Fark etmemişti kadın, delilikle, akıl arasındaki kısa ama derin koridoru. Konuşma arasında adama, "şairim" diyordu. Adam da sürekli, gayretkeş onun için yazıyordu. Bir süre sonra kadın durdu..
Farkedince yıldızlarının, adama kaymakta olduğunu. Kesmek istedi içindeki duyguyu. Bozmak gerekliydi, kontrolünden çıkan kurguyu. Eliyle susturdu. Bir müddet sessizlik olsundu. Adamı, bulutların üstünden alıp yere koydu.. Sonra,
Biri orda, diğeri burda durdu.
Birinin gitmezi, diğerinin kalmazı oldu.
Şair kalamazdı,
Çok ama çok yorgundu.
Son bir kez çaresini sordu.
Biri, suskun ve duygusuzdu.
Öyleyse;
Sebebi de, kal diyeni de yoktu..
Hem zaten, eşyaları kapı önünde duruyordu.
Valizinde, mektup dolu bir ahşap kutu,
Şair, alaca karanlıkta yola koyuldu.
Arkasında kalan sadece bir nottu.
Ve üzerinde irice "ELVEDA" yazıyordu,
Birinin yastığına, giderken iliştirmiş olduğu..
Hayat birine göre de, oyundu.
Güzelliği ise, isteğe göre kurgulanıyordu.
Ve üstelik sakıncası da yoktu.
Şair yürürken, bir an durdu.
Oyun olmasına oyundu ..
İsterik kurguların olduğu.
Peki, kurguların birlikte oluşturduğu,
O büyük senaryoyu kim yazıyordu ?.
Etiketler: Cam Kırıkları, Son Kez
Başak BAŞOL 31 Ağustos 2009 at 8pm
YanıtlaSilNefes alamadım ,boğazıma düğüm üstüne düğüm attı yazdıkların…Ve müzik …
Hala tarif edemedim duygular var dilimin ucunda…Sana tek cevabım var;
I
Bir mum yanıyordu bir evin bir odasında
O evde bir de kedi vardı.
Geceler indiğinde kendi havasında
Mum yanar, kedi de oynardı.
Mumun yandığı gecelerden birinde
Kedi oyunlarına daldı.
Oyun arayan gözlerinde
Mumun alevi yandı,
Baktı,
Mumun titrek alevinde
Oyuna çağıran bir hava vardı.
Oyunlarını büyüten kedi büyüdü
Kendi türünde çocukcasına,
Döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdü
Geldi mumun yanına, oyuncakcasına.
Bir baktı, bir daha, bir daha baktı
Mumun alevinin dalgalanmasına
Uzandı bir el attı.
Bıyıklarını yaktırmadan anlamayacaktı..
İlk kez gördüğü mumun yakmasına
İnanmayacaktı.
Kedi, oyunlarında büyüyordu,
Mum, üşüyordu yanmalarında.
Zaman ikili yürüyordu
Aralarında.
Bir ayrışım görünüyordu
Birinin yanmalarında
Öbürünün oynamalarında.
Kedi oyunlarında büyüyordu,
Yitirerek gitgide oyunlarını.
Mum küçülüyordu yanmalarında,
Yitirerek gitgide yakmalarını.
Oynarken büyüyen kedi yanacak,
Aydınlatırken küçülen mum yakacaktı.
Küçülen yaka-yaka aydınlatacak,
Büyüyen yana yana anlayacaktı.
Bir mum yanmasından
Ve bir kedi oyunundan
Kaldı sonunda
Bir gecenin tam ortasında
Bir evin bir odasında
Göz-göze susan
İki insan.
II
Mum yandı bitti,
Kedi büyüdü gitti.
Oyunlar karıştı gecelerde
Suskun uykusuzluklara.
O iki insandan, sonunda
Birinin anılarında kedi,
Birinin dalmalarında mum
Kaldı gitti.
Nerede bir mum yansa şimdi,
Nerede oynasa bir kedi,
Birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri..
Bugün dün gibi oluyor,
Dün bugün gibi.
Mum ellerimi tırmalıyor,
Belleğimi yakıyor kedinin elleri.
ÖZDEMİR ASAF
asya selda 31 Ağustos 2009 at 11pm
YanıtlaSilyine aynı hüzün,
ilk geldiğimdeki gibi hissettim
ve ilk geldiğimdeki gibi buna uygun bir hikaye iliştiriverdim yastığın kenarına
ve gittim sessizce içine gözyaşlarını akıtarak..
Masal
Tüm yazılanları, tüm fotoğrafları serdi halının üzerine. Sabaha kadar aklından 1 saniye olsun çıkmaması için elinden geleni yapmaya kararlıydı. Uzun bir gece olacaktı. Belki de en uzunu. Bitmeyecekti belki de. Ufak bir dalgınlığın bile olmasına izin vermemeliydi. Hayatta kalıp kalmamasının içini ne kadar yıkayabileceğine bağlı olduğunu biliyordu ve içini yıkayabileceği tek şey kaçmaya çalıştığı acıydı. Saf acı. Kaçmaya, unutmaya çalışması büyük bir hataydı. Öyle biryeren geliyordu ki bu acı, sırf geldiği yerden dolayı bile sonuna kadar yaşanmayı hakediyordu. Bu acıdan kaçmanın, unutmaya çalışmanın tüm yaşanmışlıkları inkar etmekten farkı yoktu. Kendini bulmasına ve tanımasına sebep olan, hayatını değiştiren yaşanmışlıklardı bunlar. Şimdi en baştan başlayarak hepsini tekrar yaşayacak ve sabah olduğunda hala hayatta kalmayı becerebilirse hayata tutunabilecekti. Hayatının sonuna kadar bu acıyı hafifletmeye çalışarak yaşayamazdı ve şimdi bu acıyı serbest bırakma zamanı gelmişti.
Yüzünün sol tarafındaki iğnemsi sancılar artmaya başlamıştı bile. Yüzünü oğuştururken usulca kapadı gözlerini ve parmak uclarını yüzünde gezdirdi. Parmak uçları ezberlerdiği bir yüzü arıyordu kendi yüzünde. Haftalık sakalı, simetrisini kaybetmeye başlamış yüzü buna izin vermedi. En yakınındaki fotoğrafa uzandı. Fotoğrafın üzerine bir damla gözyaşı düşürerek baktı kendi yüzünde aradığı ama bulamadığı yüze. Gözyaşının aktığını hissetmemişti. Tekrar oğuşturdu yüzünü ve adına ağlamak dediği hırıltılı, boğuk bir ses çıkardı. Konuşmak istedi fotoğrafla. Sesi çıkmadı. Gene de konuştuğunu zannetti. Zannetti ki uzandı öptü. Bu gece kalkacak duvağın altındaki güzel yüzü.
Fotoğrafı bıraktığı yerin yanından bir defter aldı eline. İlk defter. İlk sayfa. Acının ilk yürek dağlaması. Şaşırdı canı bu kadar yanmasına rağmen çığlık atmayışına. Ve ilk dize. ''Gene çok geç kaldım. Sevmek için, kalkıp gitmek için, herşey için…''. Okumaya devam etti. Artık geri dönmesi imkansızdı. Artık hiçkimse geri dönemezdi. Ne bir başkasının olmakta olan kadını ne de hangi defterin hangi sayfasında hayatına son vereceğini bilmeyen kendisi. Sayfayı çevirdi…
sufi 1 Eylül 2009 at 8am
YanıtlaSil"Şair olduğunu söyleyen" Yıldızlarının; hikayeler okuyan adama kaymakta olduğunu anlayan kadınla, adamın kontrolden çıkan kurgularının arasında onların görmediği bir NEFES derince soludu.Adamı bulutların üstünden alıp yere indiren, kadının kapı önüne konulmuş valizine gözlerini kaydıran da o üçüncü nefesin bir oyunuydu.Bu yüce senaryoyu yazanı; "bilinmekliğini isteyeni" farketseydi gözleri gönülleri hiç biri birilerine ELVEDA diyebilirlermiydi?
Can dost; İşte bu hayat serçeler gibi daldan dala konarak böyle gelipp böyle geçiyor.Sen istediğin kadar parmağınla o nefesi göster gözler görmedikten sonra bu vedalar sürüp gidecek galiba.Seninle aynı dili konuşmak rahatlatıyor beni,Sevgilerimle.
Ali İkizkaya 1 Eylül 2009 at 7pm
YanıtlaSilSevgili Başak !
Özdemir Asaf ı ben de severim. Nasıl güzel düşürmüşsün. Hele ikinci bölümü çok güzel. Benim demeye çalıştığımı bir başka ve mükemmel şekilde söylemiş ASAF şairi. Oynarken büyüyoruz. Hem de kendimiz olmaya çalışırken oynuyoruz.
Sevgimle.
Ali İkizkaya 1 Eylül 2009 at 7pm
YanıtlaSilCan Kız Selda !
Ben ne diyeyim neler yazayım senin yorumlarına. Senin yorumlarında beni benden alıyor da dağ başlarında, ıssızlarda bırakıp hani nasıl desem uçurumlardan atıyor, bilmediğim ülkelerde öksüz bırakıyor. Biz birbirimizin can-u yarasına bu kadarmı dokurmuşuz. İki insan birbirini bu kadar iyi anlar, hissedermiy miş. Ben şimdi senin bu yorumunada bir şey yazacağım. Kalmasın öksüz, hakettiği yere otursun.
Sen hep gel hep oku hep yaz Can Kız.
Sevgiyle.
Ali İkizkaya 1 Eylül 2009 at 7pm
YanıtlaSilBenim Fukara Can Evimin Kıymetli Dostu Sufi!
Yine içinden gelmiş ve ne hoş yazmışsın gördüklerini, hissettiklerini. Ah şu dil ve göz belası olmayaydı. Bakmakla görmek arasındaki derin farkı kavrayaydik. Dilimiz gönlümüzdekini itiraf edebileydi. Keşke dili ve gözü gönüle bağlamayı başarabileydik dediğin gibi. Ne geriye kalırdı VEDA ve ELVEDA….
Hanende sıhhat, neşe ve bereket daim olsun. Ben de hep mutlu oldum seninle aynı lisanı münasibi konuşmaktan.
Sevgiyle.