Eskilerde olduğu gibi artık seninle, ne hissederek uçabiliyorum ne de benimle konuşmak ve anlatmak için rüyalarıma geliyorsun. Sadece belirli aralıklarla, ben kardeşin için o büyük binanın girişine kocaman harflerle yazdırdığın cümle çıkıp geliyor fersiz gözlerimin sahnesine. Oysa senden öğreneceğim ne çok şey vardı..
Mesela çölde uçağının düşüpte bir hafta boyunca senden ümit kesilmişken, o tepenin yamacında başak sarısı saçları olan bir çocukla karşılaşıp, karşılaşmadığın?.. Karşılaştıysan eğer.., sana anlattıkları?.. Ay ışığında çölün nasıl olduğu?.. New Yorktaki otel odasına bir hafta kendini kitlediğinde olanlar?.. Ve otel odasından elinde altın sarısı saçları olan bir çocukla nasıl çıkabildiğin?.. Bunların hepsini anlatacaktın, söz vermiştik birbirimize. Sen anlatacak, ben de dinleyecektim. Belki, bendeki bu öğrenme arzusunun bitişini hissederek ayağını kestin, benden ve ruhumdan..
Haklısın !., Bende hiç bir şeyin olmadığı, boşluk kelimesinin bile yanında boş kaldığı bir alan var, artık..
Böyle olsa bile, ümit etmeyi bırakmamalıyım değil mi?.. Belki bir gün gelir?.. ve elimden tutup.., beni çöle sen götürürsün Tony !...
(Tony Annesinin çağırışıdır. Antoine Saint Exupéry, Küçük Prens kitabının yazarı.)