Türkiye Cumhuriyeti savaştan kazasız belasız çıkmayı ümit ederken ne yazıkki ağır hasarlar ve bir de üstüne Rusya ile savaşın eşiğine gelmiştir.. ve kendisine yardım edecek kimse yoktur. Türkiye bu açmazını çözüme ulaştırmak için savaş biter bitmez Almanyadaki Nazi zulmünden kaçan profesörlerden fikir alarak Dr.Schacht ile temas kurmak istese de Dr. Schacht Nürnberg mahkemelerinde yargılanmaktadır ve 1948 yılının sonuna kadar da cezaevinde kalacaktır.
Tam bu sırada ABD de Wilson un tarih sahnesinden çekilmesi ve Rusya'nın tehdidinin altında yatan sebepleri farkeden ABD Türkiye'yi de savaş sonrası yardım planının içine alır. Türkiye yol ayrımındadır ve önünde sapabileceği tek bir sokak kalmıştır. Liberallerin Türkiyede Modernleşmenin başlangıcı dedikleri bazılarımıza göre boynumuza geçirilen esaret tasmasının takılışının tarihine imza atan bir olay gerçekleşir..
5 Nisan 1946’da ABD’nin Missouri zırhlısı İstanbul’a gelir. Beraberinde ABD'de ölen Türkiye'nin Washington, DC Büyükelçisi Münir Ertegün'ün naaşını İstanbul'a getirmiştir. Dünya tarihinde önemli roller almış Missouri zırhlısı neden bir Türk Büyükelçisinin naşını Türkiye’ye getiriyor ? Hem de bu Büyükelçi Münir Ertegün, yakın zamanda kaybettiğimiz Ahmet Ertegün’ün babası. Bu, altında çokda dostane sebepler yatan bir ziyaret değildir. Türkiyenin IMF bünyesine alınması ve ilk devaluasyonun yapılmasına Missouri nin güvertesinde karar verilir. Artık ABD dolarına endekslenen Türk lirasının değeri dolara karşı değer yitirecektir. Aslında bu bizim tarihimizin ilk devaluasyonu değildir. Osmanlı İmparatorluğunda ilk büyük devalüasyon yükselme dönemi dediğimiz 1584 de yapılmıştı. Altın ve gümüş paranın içine bakır karıştırarak değeri % 70 oranında düşürülmüştü..
Atatürk döneminde, demiryolları ve fabrikalar yeniden kurulurken doların değeri 126 kuruşa kadar düşmüştü. Avrupa’yı kana bulayan II. cihan savaşı yıllarında, 131 kuruşa yükselen doların değeri 5 yıllık savaş sürecinde sabit kalmıştı. Savaş sonrasında değişen dünya dengeleri karşısında beliren Sovyet tehdidi Türkiye'yi özellikle ABD ile daha yoğun ilişkiler içinde olmaya itmiştir. ABD yardım yaptığı her devlette, kendi siyasal ve ekonomik düzenini egemen kılma eğiliminde olduğundan Türkiye’nin de, çoğulcu demokratik sisteme geçmesini istemişti, iç baskıların da artması üzerine 1946 yılında çok partili sisteme geçildi. Ardından İMF üyeliği geliyordu. İMF’ ye üyelik için görüşmenin ön koşulu olarak, yeterli devalüasyon yapılması isteniyordu. 7 Eylül 1946 da Cumhuriyet tarihinin ilk devalüasyonu yapıldı: TL nin değeri % 116 düşürülerek, doların değeri 128 kuruştan 280 kuruşa yükseltildi.
İMF’nin bu ön şartı yerine getirildikten sonra, TBMM inde 11 Mart 1947 tarihinde oybirliği ile kabul edilen kanunla, Türkiye IMF ye 43 milyon dolarlık kota ile üye oluyordu. Bunun % 19’u dolar ve % 81’i de altın olarak ödenecekti. İlk devalüasyonu yapan CHP hükümeti, 1951-1954 ilk seçimlerinde iktidardan halkın oyu ile düşürüldü. Aslına bakarsanız Türkiye Cumhuriyetinin siyasi tarihinde Atatürk'ün ölümünden sonra değişmez bir döngü vardır. Sol hükümetler üretim seferberliği içine girmelerine rağmen Türk işadamları hep bir isteksizlik gösterirler ve bir buhran çıkar. İktidara gelen sağ hükümetler ise dış borç ile bir fetret devri yaşatır ve buhran çıkmasına yakın da iktidarı bir sol hükümete devreder. Sonra sol hükümetlerde bu kucağına bırakılmış çocuğa bakmak gayretiyle her şeyden kısar ve arkasından da bu hükümet tüm olanların sorumlusu olarak infaz edilir.
1949 yılında CHP hükümeti bu ekonomi işini çözümlemek için bizim Yahudi profesörler vasıtasıyla temas kurdurarak 1948 yılında serbest kalan Dr. Schacht ile Kahirede bir toplantı ayarlamaya muvaffak olur..
Kalabalık bir heyetle Dr. Schacht ile görüşmeye gelen Türk heyeti uzunca bir arz-u hal konuşması yapmaya başlayınca Dr. Schacht eliyle heyettekileri eliyle susturarak şu konuşmayı yapar.
✹ Aileniz içindeki bireylerden herhangi birine en az bir kez bile olsa yardım ettiniz mi ?
✹ İşsiz olan genç bir yakınınıza maddi ve imkanlar dahilinde seferber oldunuz mu ?
✹ Yukarıdaki durumda olan bireye çaktırmadan cep harçlığı bıraktınız mı ?
✹ Bu memlekette kaç dilenci var ? Ve siz en az kaç kere sadaka verdiniz ?
✹ En az bir hakim, bir polis, bir doktor ve bir öğretmen tanıdığınız var mı ?
✹ Yukarıdaki bireylere sahip olduğunuzda bunun bir devlete karşılık geldiğini biliyormusunuz ?
✹ Hepimiz bir devlet miyiz ? Bunu neden yapıyoruz ? Vatandaşlığımız nerede ?
✹ Kendi okulunu kendin yap kampanyası neden ortaya çıkmıştır ?
✹ Bizim tarihimizde halk istekleri yüzünden bugüne kadar hiç devrim olmuş mu ?
✹ Bizde ve geri kalmış ülkelerde devrimleri halk mı yoksa liderler mi yapar ?
✹ Mustafa Kemal olmasaydı biz bir Hürriyet Savaşı verebilir miydik ?
✹ Neden bizim ülkemizde bu kadar darbe oluyor ?
✹ Bize bir şey oluyor mu, olmuyor mu ?
Tam bu sırada ABD de Wilson un tarih sahnesinden çekilmesi ve Rusya'nın tehdidinin altında yatan sebepleri farkeden ABD Türkiye'yi de savaş sonrası yardım planının içine alır. Türkiye yol ayrımındadır ve önünde sapabileceği tek bir sokak kalmıştır. Liberallerin Türkiyede Modernleşmenin başlangıcı dedikleri bazılarımıza göre boynumuza geçirilen esaret tasmasının takılışının tarihine imza atan bir olay gerçekleşir..
5 Nisan 1946’da ABD’nin Missouri zırhlısı İstanbul’a gelir. Beraberinde ABD'de ölen Türkiye'nin Washington, DC Büyükelçisi Münir Ertegün'ün naaşını İstanbul'a getirmiştir. Dünya tarihinde önemli roller almış Missouri zırhlısı neden bir Türk Büyükelçisinin naşını Türkiye’ye getiriyor ? Hem de bu Büyükelçi Münir Ertegün, yakın zamanda kaybettiğimiz Ahmet Ertegün’ün babası. Bu, altında çokda dostane sebepler yatan bir ziyaret değildir. Türkiyenin IMF bünyesine alınması ve ilk devaluasyonun yapılmasına Missouri nin güvertesinde karar verilir. Artık ABD dolarına endekslenen Türk lirasının değeri dolara karşı değer yitirecektir. Aslında bu bizim tarihimizin ilk devaluasyonu değildir. Osmanlı İmparatorluğunda ilk büyük devalüasyon yükselme dönemi dediğimiz 1584 de yapılmıştı. Altın ve gümüş paranın içine bakır karıştırarak değeri % 70 oranında düşürülmüştü..
Atatürk döneminde, demiryolları ve fabrikalar yeniden kurulurken doların değeri 126 kuruşa kadar düşmüştü. Avrupa’yı kana bulayan II. cihan savaşı yıllarında, 131 kuruşa yükselen doların değeri 5 yıllık savaş sürecinde sabit kalmıştı. Savaş sonrasında değişen dünya dengeleri karşısında beliren Sovyet tehdidi Türkiye'yi özellikle ABD ile daha yoğun ilişkiler içinde olmaya itmiştir. ABD yardım yaptığı her devlette, kendi siyasal ve ekonomik düzenini egemen kılma eğiliminde olduğundan Türkiye’nin de, çoğulcu demokratik sisteme geçmesini istemişti, iç baskıların da artması üzerine 1946 yılında çok partili sisteme geçildi. Ardından İMF üyeliği geliyordu. İMF’ ye üyelik için görüşmenin ön koşulu olarak, yeterli devalüasyon yapılması isteniyordu. 7 Eylül 1946 da Cumhuriyet tarihinin ilk devalüasyonu yapıldı: TL nin değeri % 116 düşürülerek, doların değeri 128 kuruştan 280 kuruşa yükseltildi.
İMF’nin bu ön şartı yerine getirildikten sonra, TBMM inde 11 Mart 1947 tarihinde oybirliği ile kabul edilen kanunla, Türkiye IMF ye 43 milyon dolarlık kota ile üye oluyordu. Bunun % 19’u dolar ve % 81’i de altın olarak ödenecekti. İlk devalüasyonu yapan CHP hükümeti, 1951-1954 ilk seçimlerinde iktidardan halkın oyu ile düşürüldü. Aslına bakarsanız Türkiye Cumhuriyetinin siyasi tarihinde Atatürk'ün ölümünden sonra değişmez bir döngü vardır. Sol hükümetler üretim seferberliği içine girmelerine rağmen Türk işadamları hep bir isteksizlik gösterirler ve bir buhran çıkar. İktidara gelen sağ hükümetler ise dış borç ile bir fetret devri yaşatır ve buhran çıkmasına yakın da iktidarı bir sol hükümete devreder. Sonra sol hükümetlerde bu kucağına bırakılmış çocuğa bakmak gayretiyle her şeyden kısar ve arkasından da bu hükümet tüm olanların sorumlusu olarak infaz edilir.
1949 yılında CHP hükümeti bu ekonomi işini çözümlemek için bizim Yahudi profesörler vasıtasıyla temas kurdurarak 1948 yılında serbest kalan Dr. Schacht ile Kahirede bir toplantı ayarlamaya muvaffak olur..
Kalabalık bir heyetle Dr. Schacht ile görüşmeye gelen Türk heyeti uzunca bir arz-u hal konuşması yapmaya başlayınca Dr. Schacht eliyle heyettekileri eliyle susturarak şu konuşmayı yapar.
Aslında sizin ekonominizin Tanzimatta batmış olması gerekirdi. Fakat büyük şans Atatürk gibi bir mucize devlet adamına sahip oldunuz. Ne yazıkki tarih sahnesinden ve ülkesinden erken ayrıldı. Büyük şanssızlık. Aslında onunla insan olmayı öğrenmiştiniz ama şimdi tekrar umut arıyorsunuz. Bir şansınız daha var. O da şudur;Şimdi oturup kısaca kendi yakın çevrenize şöyle bir bakın ve aşağıdaki soruları düşünün;
Almanyada üniversitede iken ülkenizden stajyer subaylar bizim üniversitelerimize okumaya gelirdi. Gelirken de yanlarında eşleri, çocukları, anne babaları, yeğenleri gibi en az 6-8 kişilik bir aile getirirlerdi. Aldıkları talebe subay maaşı ile bu büyüklükte bir aileyi geçindirdikleri gibi bir de para biriktirerek geri dönerlerdi. Ben Batı ve Ortadoğu milletlerini çok iyi tanırım. Buna hiçbirinde rastlanmaz. Tek sizin milletinizde var bu özellik.
İslamiyet ve Anadolu toplumuna has aile içi yardımlaşma geleneği olduğu için Size Hiç Bir Şey Olmaz da Millet Olabilirmisiniz Bilemiyorum ?.
✹ Aileniz içindeki bireylerden herhangi birine en az bir kez bile olsa yardım ettiniz mi ?
✹ İşsiz olan genç bir yakınınıza maddi ve imkanlar dahilinde seferber oldunuz mu ?
✹ Yukarıdaki durumda olan bireye çaktırmadan cep harçlığı bıraktınız mı ?
✹ Bu memlekette kaç dilenci var ? Ve siz en az kaç kere sadaka verdiniz ?
✹ En az bir hakim, bir polis, bir doktor ve bir öğretmen tanıdığınız var mı ?
✹ Yukarıdaki bireylere sahip olduğunuzda bunun bir devlete karşılık geldiğini biliyormusunuz ?
✹ Hepimiz bir devlet miyiz ? Bunu neden yapıyoruz ? Vatandaşlığımız nerede ?
✹ Kendi okulunu kendin yap kampanyası neden ortaya çıkmıştır ?
✹ Bizim tarihimizde halk istekleri yüzünden bugüne kadar hiç devrim olmuş mu ?
✹ Bizde ve geri kalmış ülkelerde devrimleri halk mı yoksa liderler mi yapar ?
✹ Mustafa Kemal olmasaydı biz bir Hürriyet Savaşı verebilir miydik ?
✹ Neden bizim ülkemizde bu kadar darbe oluyor ?
✹ Bize bir şey oluyor mu, olmuyor mu ?
Sizi bu sorularla başbaşa bırakırken hepinize hoşçakalın diyorum...
Etiketler: Aktuel, Yakin-Tarih
Böylesine diktatör ruhlu bir insan olmasına rağmen tarihteki birçok devlet adamı gibi Dr.Schacht da muhteşem tespitler yapmış.
YanıtlaSilÖzellikle de Türk insanının birbirine bağlılığı üzerine. İşte kilit noktamız bu. Kurtulursak ancak bu noktadan hareketle gerçekleşecektir bu. Almanya'da Altersheim'ler hiç kimsesi olmayan, olsa da ilgilenmeyen yaşlılarla dolu. İnsan sevgisi ve akrabalık bağları çok zayıf. Fakat devlet sahip çıkıyor işte.
Schacht serinizin bu bölümü çok vurucuydu. Özellikle de bizi başbaşa bıraktığınız sorularınız...
Ellerinize, emeğinize sağlık gerçekten Ali Bey...
Teşekkürler, sevgiler, saygılar...
Sevgili Ali,
YanıtlaSilOncelikle cok tesekkurler bu yazi dizisi icin, hem cok bilgilendirici hem de son derece akici.
Boyle konular blog ortaminda cogu zaman cok nadir yaziliyor. Ama hikaye anlaticinin dili duru ve pak olunca zevkle ve ilgiyle okunuyor. Bu yazi dizisi de buna cok guzel bir ornek bence, emegine ve kalemine saglik.
Bizde tuhaf bir dayanisma var, hakikaten en yakinlarimizi elimizden geldigince desteklerken, nedense bir iki adim otemizdekilere ayni ozeni gostermiyoruz.
O yuzden de belki tam anlamiyla sosyal dayanisma icinde olabilen bir toplum degiliz. Mesela Amerikalilar bireysellik anlaminda pek bir bireyseller, kendi bireysel ozgurluklerine de cok duskunler, herkes kendi bacagindan da asilir buralarda.
Ama diger yandan bir iki adim otesindeki muhtaclara ya da yardima ihtiyaci olanlara da tereddutsuz yardim ederler(toplum bazinda demek istiyorum, Amerikan halki anlaminda yani. Siyaseti kastetmiyorum).
Bu da belki bireyselligin ne demek oldugunu bilmekten kaynaklaniyor olabilir diye dusunuyorum.
Sevgili Zeugma !
YanıtlaSilTespitin çok doğru. Fakat ne yazıkki batının dezavantajı bizimde kullanılmamıza sebep oluyor bu basiretsiz devlet adamları yüzünden. Eğer biz halk olarak sevgili Biraz ın söylediğiyle harmanlayabilirsek o zaman mükemmel bir çıkış yolu buluruz.
Ben sadece bu yazıda birazda bizde olanlar yüzünden ne oluyora bakmak istedim veya biraz daha göze sokmak istedim bilinci arttırmak için. Bir de senin de bildiğin gibi kaynak olarak böyle bir metin yoktu. Kayıtlı olsun bilinsin istedim kronolojik sıra içersinde.
Değerli yorumun için teşekkür ederim.
Sevgiyle...
Sevgili Biraz !
YanıtlaSilÖvgülerin için teşekkür ederim. Sen de çok kıymetli bir insansın hem mesleğin hem de kişiliğin ile.
Senin de tespitlerin muhteşem. Son yıllarda bizde çok hızlı gelişen bir bencillik boyutuna öyle bir dikkat çekmişsin ki. Sana bu boyutta katılıyorum amerikan halkında sosyal yardımlaşma alanında büyük bir dayanışma var. Avrupadan çok farklı. Benim de aynı senin söylediğin gibi kiliseye bağlı yardım kuruluşlarında gönüllü olarak çalışan arkadaşlarım oldu. Hep bende sorarım neden bizde gönüllü itfaiyeci yok diye örnek olarak.
Son derece haklısın ben de amerikan halkının sosyalleşme içindeki bireyselliğini takdir etmişimdir.
Bizde gazeteye konu olurken, amerikada ağaçtaki kediyi kurtarma hikayeleri çok olağandır. Aslında bizim ihtiyacımız olan;
bizim sıcaklığımız ile dayanışma hissinin satıha yayılırken yapılması gerekenler için devleti sorumlu tutmaktır. Bizim ülkemnizde devletin yapması gerekenleride halk yapıyor ve neden diye sormuyor.
Değerli yorumun için çok teşekkür ediyor ve sevgilerimle diyorum....
Sevgili Ali İkizkaya!
YanıtlaSilBirinci yazınızı tekrarlayarak,hepsini okudum.Bu Dr.Schacht ne bulunmaz hint kumaşıymış.Bana Ecevit dönemindeki Kemal Dervişi hatırlattı.Onunda peşinden koştura koştura canımız çıkmıştı.Demekki o dönemden bu döneme değişen bir şey yok.Zaten avrupa ülkelerinde çok başarılı olmuş kişiler Türkiye'ye gelince çarpılıyorlar sanki...En basiti avrupadan getirdiğimiz teknik direktörleri örnek verebilirim.Kemal Derviş'te öyle.Dr Schacht'ın da bize yararından çok zararı olacaktı.Şu son tespiti doğru.Aile içi yardımlaşma geleneği var bizde...Bu gelenekte değerini kaybediyor artık.Millet kendi ailesini geçindiremiyor ki!halasına,amcasına,teyzesine baksın.Fellik fellik kaçıyor millet birbirinden.Teyze ön kapıdan çıkıyorsa,yeğen arka kapıdan çıkıyor.Bu durumda ne millet olabiliriz nede insan....Şimdi Dr Schacht yaşasaydı.Bu konuşmayıda yapmazdı.Bu sorular karşısında ne diyebilirim ki!Kem küm işte::((
Yazı dizinizden dolayı teşekkür ediyorum.Yeni yazılarınızı bekliyorum.
Sevgiler:)
Harika bir yazı serisi bu Değerli Ali Bey..
YanıtlaSilDr. Dr.Schacht'ın Türk insanına yönelik ne kadar doğru tespitleri olmuş.
Evet dayanışma şart. Birbirimize göstereceğimiz bu dayanışma ve hoşgörü ile yeniden topralanabilmemiz elbette mümkün. Derlemiş olduğunuz sorular çok yerinde...Bu son derece önemli araştırma ve tarihi bilgilerimizi aydınlatıcı nitelikteki yazınız için çok teşekkür ederim...
Bu arada bir ödülünüz var sevgili Ali bey...sitemi ziyaret ederseniz sevinirim:)maksat muhabbet olsun:)
Sevgilerimle güzel bir hafta dilerim...
Sevgilerimle...
Sevgili Şanslı !
YanıtlaSilHer şeyden önce sizler de kendi açınızdan haklısınız. Uzun zaman alan bir yazı dizisi oldu. Araya da boşluklar girince. Fakat tarihsel sıralamayı doğrulamak ve sizlere yanlış bir şey söylememek için tekrar tekrar okuma yapmak gerekiyordu. Bu da zaman aldı.
Kemal Derviş örneğine benzesede biraz daha farklı Dr. Schacht ın durumu. Fakat teşhisi tam ve nokta atış. Yerini bulmuş ve hala geçerli.
Ben aslında onun tespitinin altında yatan ve bizde ortaya çıkması gereken vatandaş olma bilincini su yüzüne çıkarmaya gayret ettim. Burdaki vurgulamam biz devleti devlet olmaya zorlamayan bir yapıdayız.
Ben de size teşekkür ediyor ve sevgiyle diyorum...
Sevgili Esmir !
YanıtlaSilElimden geldiğince tespitlerimi tarihi dayanaklarıyla sizlerle paylaşmak istedim. Bir de ben hep şu vatandaş ve millet olma bilincinden Atatürkten sonra neden bu kadar uzaklaştığımız fikrine çok takık dolaşıyorum. Hep bunun sebepleri üzerine kafam sürekli meşgül. Bu yazı dizisi de bu fikir ışığında ortaya çıktı.
Övgülerin için çok çok teşekkür ederim. Birazcık olsun birbirimizin farkındalığını arttırabilirsek ne mutlu.
Nazik ziyaretin için teşekkür ederken sevgiyle diyorum...
Eline sağlık Ali Abi,
YanıtlaSilSüper bir yakın tarih yazısı olmuş. Bugünümüze dünden tutulan bir ışık gibi.
Tespitin doğruluğunu bir maaşla geçinilmesi mümkün olmayan ülkemde ailenin her ferdinin çalışarak geçindirmesinde de görüyoruz. Avrupadakinin aksine erken yaşta evden ayrılamayan evlenmeden evden çıkamayan gençlerimiz de buna örnek. Gerçi avrupalılar da artık geçim sıkıntısına paralel olarak evlerinden ayrılmaya pek gönüllü değiller artık. :)
Sevgili Tarkim !
YanıtlaSilSosyal olgu olarak bu tespitinde çok doğru. Senin bu tespitini o kadar büyük iç yaralarına açmak mümkün ki.. Bu yazı özü itibariyle hali pür melalimizi komprime verir durumda.
Bir türlü kendi ayakları üzerinde duramayan, olamayan bireyler..
Aynı yerden bakıyoruz.
Her ikinize de sevgilerimle...