{ margin-top:0px; position: relative; top: -50px; }

Geriye Ne Kalacak Sizce

Yazar Yazmak Keyiftir 24.11.2009 Circa

Her türlü örf, adet ve geleneğin içindeki maneviyatın, liberalleşme ve onun taraftarları eliyle yağmalanmadığı, boşaltılmadığı günlerdi. Yani benim çocukluk günlerim. O vakitler sütçü, ayakkabı tamirçisi, temizlik işçisi, doktor, mühendis bebelerinin bir arada oynadığı, aynı sınıfta öğretim gördüğü yıllardı. Beslenme çantalarına (o da amerikan bezinden bir torba) öyle şaşalı şeyler konmazdı, başka çocuklar yoksundur diye. Bir elma, iki dilim ekmek ve bir parça beyaz peynir. Hepimiz yokluk nedir bilirdik, paylaşırdık.
İlkokula başlarken hocalarımızın eline teker teker, "Eti Senin Kemiği Benim" diyerek bırakılırdık. Hoş.. o yıllarda, eti öğretmenleri tarafından yenmiş kuru kemik bir bebeye hiç rastlamadım. Bilakis hepsi de gürbüz ve güzel insanlar oldular, yıllar içinde. Bizden çok ufak olmasına rağmen aynı okula gittiğimiz bizim apartman görevlisi Ali Amcanın Kızı Kezban, amerikada çok tanınmış bir nükleer fizikçi oldu. Bunu söylerken hep tatlı bir hüzün sevinç karışımı duyarım. Yokluğun içinden çıkan pırıl pırıl bir kızdı o. Şimdilerde nasıldır bilmiyorum ama benim zamanımda kadın hocalar çoğunluktaydı. Aile toplantılarında, ebeveyinler kendi aralarında yahut bizlerle konuşurlarken "Hoca Hanım" dendi miydi.. bir durulurdu. Ağır çok ağır, bir o kadar da saygıdeğerdi hoca hanımlar. Tatlı da bir korku beslerdik kendilerine. Ama içlerinde benim ilk aşkım olan Betül Hoca gibi çilli, örgü saçlı gencecik kızlarda vardı. Akıllı, uslu, bir baltaya sap olmuş güzel insanlar yetiştirdiler hocalarımız. O eğitimcilerin en genci bugün babamla aynı yaştadır ve belki de içlerinde Sonsuz Doğu'ya göç etmiş olanlar vardır. Diyeceksiniz ki kimler göç etmedi oraya.
Aynı anneannem gibi..
Deniz Kuvvetlerindeki hizmetime başlamadan önceydi.. Telefon çaldı, sabahın bir vaktinde. Hep sevimsizdir, gecenin geç saatlerinde yada erken sabah vakitlerinde çalan telefonlar. Pek hayırlı haber vermezler. Annem açtı telefonu. Donup kaldı bir an. Yere düşmeden önce " Annem" diyebilmişti. Annem, kardeşim ve ben hemen Karamürsel'e gittik. Rahmetli anneannem bir bayram öncesi günü sahurdan sonra yatağında, aynı niyazlarında olduğu gibi bir nefeste emaneti asıl sahibine teslim edip, uçup gitmişti. Annemle birlikte anneannemin odasına girdik son bir kez. Annem ona Boşnakça, "Annem, Güzel Kızım" diye başlayan son bir konuşma yaptı ağlayarak. Kendisinin küçük bir kız olarak yapayalnız kaldığından bahsetti. Saçlarını sevdi, annesinin. Sonra eğilerek defalarca annesinin ayaklarının altını öptü hakkını helal etmesi için. Böyle bir ritüeli ilk defa oracıkta annem ve anneannem ile öğreniyordum. Bu veda ayininden sonraki yıllarda hep sorup durdum kendime, "
Acaba erkekler , tüm yaşama dair bildiklerinin kadınlar eliyle kendilerine öğretildiğinin farkında mı ? diye ..
Yürümek gibi, konuşmak gibi, okumak gibi, karnının doyurulması gibi ..
Liberalizmden çocukluğa, oradan ölüme ve öğrenmeye kadar uzanan ne çok parçacığa dokunup geçmişim. Bilmişim ki yazmışım. Öğretmişler. Belletmişler.. Kimlerin hakkı yok ki üzerimde, bunca şeyi bilmemde. Özellikle de öğretmenlerimin. Şu zamana kadar alın terim ve bilgimle kursağımdan geçen her lokmada payı olan öğretmenlerimin ve bütün öğretmenlerin -
bir teki hariç- ayaklarının altını öpüyorum, ödenmeyecek haklarını bir nebze olsun helal etmeleri için.
Ve herkese güzel, sıhhatli, mutlu ve yalnızlıktan uzak bayramlar diliyorum.
Şimdiden iyi bayramlar dilediğime bakmayın. Ne tatile ne de başka bir yere gideceğim. Ama sizlerden bir isteğim var, onun için yol yapıp kapı aralıyorum aslında. Bu bayramı ve bundan sonrakileri, biz yazan insanlar olarak farklılaştıralım. Gelin, bana elektronik posta adresimden adreslerinizi yollayınız. Ben de sizlere güzel bir dolmakalem ve el yazısıyla yazılmış kartpostallar atayım. Bura kuşlarının sesini, ağacının, çiçeğinin kokusunu yollayayım. Bol iyotlu Ege sabahının aydınlığı olsun zarfların içinde. Bu bayram benim için de, sizler için de başkalaşsın. O faturalardan başka bir şey girmeyen posta kutularınızda bir dosttan ve onun elinden çıkmış, azıcık yalnızlık, çokça arkadaşlık ve bolca muhabbet kokan bir kartpostal bulma sevincinden ne kendinizi, ne de beni mahrum edin.. Bundan böyle, aramızda bir adet ile yeniden postacının ayak sesleri beklenir olsun.
Ve ben de, dostlara gönderilen ufacık bir selamın diyeti olan pulun altındaki acı, kekremsi tadı dilimde duyumsayabileyim.



edit post

0 Yorum Yapılmış Geriye Ne Kalacak Sizce İçin

Yorum Gönder

Sevgili Okuyucu!
Burada yazılanların tamamı birbirimize kimi zaman buruk kimi zaman ise hoşça vakit geçirtmek ve geçirmek arzusu ile yazılmış hikayelerden öte bir şey değil. Bu dünya yolculuğumuzda birbirimize hikayeler anlatıyoruz. Beğenenler birlikte yürümeye devam ediyorlar. Amaçsa bir farkındalık yaratarak önümüzden geçenleri görebilmek. Bakmakla Görmek arasındaki derin farkı vurgulamak veya izah etmeye çalışmak gücümüzce.Söylediklerimin altındaysa paylaşma arzusundan gayri hiç bir şey yok.

Yüzünüz hep ışığa ve sevgiye doğru olsun.

Related Posts Widget for Blogs by LinkWithin

© Petit Prince Template by Petit Prince For Petit Prince Blog