Orucum vardı benim...
Yemeye,
İçmeye,
Ve yazmaya.
Yolcu etmiştim
Kendim,
Kendimi ben.
İçmeye,
Ve yazmaya.
Yolcu etmiştim
Kendim,
Kendimi ben.
Hani derler ya, benim de son yediğim gözüme, dizime durmuştu. Sevgisinin insana zehir zıkkım olması, olası mıdır ?. Sevgi insana zehir zıkkım olur mu?.
Olur elbet.
Zıkkım olur, boğazına oturur. Zehir olur hareketsiz bırakır, yavaş yavaş öldürür. Sevgi ve öldürmek kelimeleri, taban tabana zıt olsalar da ne kadar kardeş ve sevdalılar birbirlerine, kucak kucağa. Biri diğerine gelirken hep yalnızlığı, terk edilmişliği kullanıyor, gelişinin davetiyesi ya da habercisi misali. Sevgi, ölüme gelecekse yalnızlığı gönderiyor önce. Ve sevgi gidecekse, ölüm yalnızlığı uğurluyor ilk sıra. Benim hayatımda da bu şaşmaz kaide hep çalıştı. Sevgi gidecekse mutlaka yalnızlığı gönderdi, yalnız kalmamam için. Yolcu etti yalnızlığı, ardın sıra gelirim yalanını söyleyerek. Yine de insaflı. Yalnız bırakmamak için yalnızlığın gelmesi... Ne garip bir teselli...
Yollara giderken hep, kendi kendimi yolcu ettim ben. Kimseler yoktu, "Yine Gel ! Özleyeceğim Seni ! " diyen. Yüreğinin orta avlusundaki taşlara, içinin yağmurlarıyla arkamdan sular döken.. Sadece bir kez, bir mutfak penceresinin ardında. O da yalandı.
Yalnızlığım bile yolcu etmedi, beni. Her zaman çantamdaydı. "Bir daha, istasyonlardan yapayalnız, kimsesiz yolcu olmayacaksın, ben varım" diye söz veren kadın bile, ilk terk eden olmuştu. Son kez söylenen, beyazlığı kadar kapkara bir yalan, "Hoşça Kal ! Yolun Açık Olsun !".
Yolcu edilmek bile bir imtiyazdır oysa, uzak yollara yürürken. Gurbetlere çıkarken dahi, o imtiyazım olmadı benim. Evlendirme dairesine giderken, bir mağazanın köşesinde giydim damatlığımı. İnsanlar, davul zurna ile uğurlanırken askere,.. Kendimi yolcu ettim ben. Kendi kendimin hem yolcusu hem de uğurlayanıydım.
Yolcu edilmek için bile, insanın bir diğerine ihtiyacı vardır. Birliktelik vardır. O kahrolası gece saatlerinde yolcu edilirken bir diğeri vardır, en azından ardından bakan...
Saat 02:30 dost bağından misafirler uğurlanırken kapıdan, yalnızlığa da aralık kalması için hızla kapatmadım kapıyı. Bir ses geliyordu dışardan, "Miiiii, miii" diye. Uzattım ki kafamı, göreyim kim imiş? beni bu saatte ziyarete gelen. Ziyarete gelen yukarıdaki, el kadar bir şey. En sevdiklerimden. Benim gibi, siyah beyaz. Babannemin, ufacık ellerini göstererek dediği gibi, "Şuncaaz" bir şey. Yedi, içti, çokça söyledi.
"Caaanımmm" dedim.
"Hımmm " dedi.
Sevdirdi kendini usulca. Ve çekip gitti ansızın. Bir bu resmi kaldı, geriye... Bir vardı, bir yoktu.., gecenin bu ıssız, kimsesiz saatinde.
Kimseler durmayı bilmiyor artık. Herkesin bir acelesi, yetişmesi gereken bir yer var, "Ben" istasyonundan geçerken. Hat sonu olmayan bu tenha istasyonun, bekleme salonunun duvarında bir şiir çerçevelenmiş, asılı duruyor. Eprimiş, sararmış, eski saatleri hatırlatan bir kağıda karalanmış..
Olur elbet.
Zıkkım olur, boğazına oturur. Zehir olur hareketsiz bırakır, yavaş yavaş öldürür. Sevgi ve öldürmek kelimeleri, taban tabana zıt olsalar da ne kadar kardeş ve sevdalılar birbirlerine, kucak kucağa. Biri diğerine gelirken hep yalnızlığı, terk edilmişliği kullanıyor, gelişinin davetiyesi ya da habercisi misali. Sevgi, ölüme gelecekse yalnızlığı gönderiyor önce. Ve sevgi gidecekse, ölüm yalnızlığı uğurluyor ilk sıra. Benim hayatımda da bu şaşmaz kaide hep çalıştı. Sevgi gidecekse mutlaka yalnızlığı gönderdi, yalnız kalmamam için. Yolcu etti yalnızlığı, ardın sıra gelirim yalanını söyleyerek. Yine de insaflı. Yalnız bırakmamak için yalnızlığın gelmesi... Ne garip bir teselli...
Yollara giderken hep, kendi kendimi yolcu ettim ben. Kimseler yoktu, "Yine Gel ! Özleyeceğim Seni ! " diyen. Yüreğinin orta avlusundaki taşlara, içinin yağmurlarıyla arkamdan sular döken.. Sadece bir kez, bir mutfak penceresinin ardında. O da yalandı.
Yalnızlığım bile yolcu etmedi, beni. Her zaman çantamdaydı. "Bir daha, istasyonlardan yapayalnız, kimsesiz yolcu olmayacaksın, ben varım" diye söz veren kadın bile, ilk terk eden olmuştu. Son kez söylenen, beyazlığı kadar kapkara bir yalan, "Hoşça Kal ! Yolun Açık Olsun !".
Yolcu edilmek bile bir imtiyazdır oysa, uzak yollara yürürken. Gurbetlere çıkarken dahi, o imtiyazım olmadı benim. Evlendirme dairesine giderken, bir mağazanın köşesinde giydim damatlığımı. İnsanlar, davul zurna ile uğurlanırken askere,.. Kendimi yolcu ettim ben. Kendi kendimin hem yolcusu hem de uğurlayanıydım.
Yolcu edilmek için bile, insanın bir diğerine ihtiyacı vardır. Birliktelik vardır. O kahrolası gece saatlerinde yolcu edilirken bir diğeri vardır, en azından ardından bakan...
Saat 02:30 dost bağından misafirler uğurlanırken kapıdan, yalnızlığa da aralık kalması için hızla kapatmadım kapıyı. Bir ses geliyordu dışardan, "Miiiii, miii" diye. Uzattım ki kafamı, göreyim kim imiş? beni bu saatte ziyarete gelen. Ziyarete gelen yukarıdaki, el kadar bir şey. En sevdiklerimden. Benim gibi, siyah beyaz. Babannemin, ufacık ellerini göstererek dediği gibi, "Şuncaaz" bir şey. Yedi, içti, çokça söyledi.
"Caaanımmm" dedim.
"Hımmm " dedi.
Sevdirdi kendini usulca. Ve çekip gitti ansızın. Bir bu resmi kaldı, geriye... Bir vardı, bir yoktu.., gecenin bu ıssız, kimsesiz saatinde.
Kimseler durmayı bilmiyor artık. Herkesin bir acelesi, yetişmesi gereken bir yer var, "Ben" istasyonundan geçerken. Hat sonu olmayan bu tenha istasyonun, bekleme salonunun duvarında bir şiir çerçevelenmiş, asılı duruyor. Eprimiş, sararmış, eski saatleri hatırlatan bir kağıda karalanmış..
Bana Bir Varmış De !
Bir Varmış, Bir Yokmuş Deme !
İçime Dokunuyor..
Hep Varmış De ....
Etiketler:
Cam Kırıkları
Bir Varmış, Bir Yokmuş Deme !
İçime Dokunuyor..
Can Yücel
Sahi, olur da bir gün gelirsen ve beni bu istayondan yolcu edersen eğer..
Bana Bir Varmış De !Hep Varmış De ....
0 Yorum Yapılmış Yollar-Yolcular İçin