Yağmur denilince, neden hep Sonbahar gelir akla ?. Yaz yağmurları uçarı, geçici olduğundan mı ?. Mevsim Yaz, ama yağmur yağıyor şimdi. Hem de soğuk soğuk. Damlaların cama çarpıp kayışlarını duyuyor. O minicik damlalar birer soru olup pervaza iniyorlar. Bir kalem bir de kağıt alıp pencerenin önüne oturuyor ve yazıyor.
İnsan yolcu mu olmalı ? Yoksa hancı mı ? Gitmekle, kalmak gibi mi ?
Ben yolcu olmayı seçmiştim. Elimde valizim, ordan oraya, nereye gitsem bulduklarımı biriktiriyordum. Bir koleksiyoncu gibi senin için. Belki de deli gelin kızın çeyizi misali. Tek bahar seninle olsun, değerini bileyim diyerek. İlkbaharı yapayım çabasıyla hep Sonbaharda gezmişim. O güz, zorluklarından sebep ayaklarım uzun yollara dayanıklı olmuştu ve yüreğim kıymetini bilecekti senin getirdiğin ışığın, güneşin. Kuzeyim sendin ya, benim. Rüzgarlarda seni koklayarak yol almıştım. Karanlık gecelerde yıldızdın. Biliyordum, oraya yol alıyordum. Umuttu, cılız ayaklarıma o uzun yollar için güç veren. Bir gün durdum ve baktım valizin içindekilerine. Eskimiş, eprimiş, kullanılamaz haldeler. Ben biriktirdiğimi zannediyordum. Eksiliyorlarmış meğer. Oysa valizim sağlamdı benim. Sıkı sıkıya tutmuş, hiç mi hiç bırakmamış, yanımdan ayırmamıştım. Nasıl da titiz davranmıştım ona. Hiç bir şey eksik olmamalıydı. Senin, tam ve bütün olman için. Biliyordum ki; eksiklik naçar bırakır, bütünlemezdi. Gözlerimle görüp saklamıştım her bir görüntüyü . Aynı bir film üzerine kayıt edip makaraya sarar gibi. Sonra bir gün sana; o makarayı beynime takıp bir sinema makinesi gibi gözlerimle bir perdede oynatmak için. Senin eksik ve yarım kalmaman için. Ama şimdi bakıyorumda, sisler var, eksik parçalar, bozuk kareler makaradaki filmde. Eczaları yitip gitmiş. Tamir edilemez, geri döndürülemez haldeler. Kartpostallar nasıl da silikleşmişler. Mektuplar, sapsarı kuru yapraklar gibi. Saçlarına tutturmak için, gökkuşakları vardı ovalardan topladığım. Uçları boynundan geçip göğüslerine dökülecek. Bir de geçtiğim zamanların yağmurlarından su taneleri. Hepsi yitmişler. Ben mi bakma yı bilemedim onlara ? Yanlış mı öğrenmiştim onları iyi durumda tutmayı?
Yoksa ? hiç mi hiç hesaba katmadığım o sinsi el. Zaman mı ? hepsini birden; ben çoğalıyor zannederken alıp götürüyor, eksiltiyordu. Nasıl da hırpalanmışlar. Tanınmayacak haldeler. Sanki ben onlara hiç özen göstermemişim gibi. Bir rüzgar esse, un ufak olup, uçup gidecekler. Renkliler yada renkleri olduğunu zannediyordum. Hepsi siyah beyazmış meğer.
Şimdi durdum.
Bak ! İşte !
Mevsim de yokmuş. Sonbahar bile değil. Siyah Beyaz bile yok renk adına. Işık ta yok. Doğru ve yanlışında olmadığı bir yerdeyim. El yordamı ile, o dolu zannettiğim boş valizin üstüne oturdum karanlıkta.
Yoksa hancı mı olmalıydım ? "Buradayım,arayan bulur" diyerek. Oysa bana, sevgi, aşk emek ister, oya gibi işlemek gerekliliğini belletmişlerdi o günü haketmek için. Seni haketmek için. Ustam da, onun ustası da yanlış mı bellemişti ?
Yolculuğumda hep etrafıma baktım. Dikkatliydim. İçim "O mu ?" dedi, her yeni yüzde. Belki o didinme arasında ben değişmiştim de sen mi beni tanıyamamıştın ? Hancı olsaydım eğer, her kapı çalınışında içim kopacaktı geleni sen zannederek. Çabam sadece kapıyı açıp açmamak olacaktı. İstemedim. Senin için alın terim olsundu. Gayretkeş olmayı seçmiştim. Fakat çaba, yavaş yavaş renkleri soldurup Siyah Beyaz ediyormuş. Çölleştiriyormuş.
Belki de renkleri yok eden hiç bir şey yok. Ben hep Siyah Beyaz dım. Hep çöldüm de bilmiyordum.
Şimdi... Gecikmiş ve geç kalmış bir zamanda bilmekse can yakıyor. Külleri boşluğa savuruyor. Yine ordan oraya savrulurken yağmur yağacak belki..., toprağa düşeceğim damlalardan biriyle. O güzelim çayırda açmaya çabalayan, sen çiçeğin özüne yürüyeceğim bir gün...
Etiketler:
Cam Kırıkları,
Mektuplar,
Valizde Kalanlar
İnsan yolcu mu olmalı ? Yoksa hancı mı ? Gitmekle, kalmak gibi mi ?
Ben yolcu olmayı seçmiştim. Elimde valizim, ordan oraya, nereye gitsem bulduklarımı biriktiriyordum. Bir koleksiyoncu gibi senin için. Belki de deli gelin kızın çeyizi misali. Tek bahar seninle olsun, değerini bileyim diyerek. İlkbaharı yapayım çabasıyla hep Sonbaharda gezmişim. O güz, zorluklarından sebep ayaklarım uzun yollara dayanıklı olmuştu ve yüreğim kıymetini bilecekti senin getirdiğin ışığın, güneşin. Kuzeyim sendin ya, benim. Rüzgarlarda seni koklayarak yol almıştım. Karanlık gecelerde yıldızdın. Biliyordum, oraya yol alıyordum. Umuttu, cılız ayaklarıma o uzun yollar için güç veren. Bir gün durdum ve baktım valizin içindekilerine. Eskimiş, eprimiş, kullanılamaz haldeler. Ben biriktirdiğimi zannediyordum. Eksiliyorlarmış meğer. Oysa valizim sağlamdı benim. Sıkı sıkıya tutmuş, hiç mi hiç bırakmamış, yanımdan ayırmamıştım. Nasıl da titiz davranmıştım ona. Hiç bir şey eksik olmamalıydı. Senin, tam ve bütün olman için. Biliyordum ki; eksiklik naçar bırakır, bütünlemezdi. Gözlerimle görüp saklamıştım her bir görüntüyü . Aynı bir film üzerine kayıt edip makaraya sarar gibi. Sonra bir gün sana; o makarayı beynime takıp bir sinema makinesi gibi gözlerimle bir perdede oynatmak için. Senin eksik ve yarım kalmaman için. Ama şimdi bakıyorumda, sisler var, eksik parçalar, bozuk kareler makaradaki filmde. Eczaları yitip gitmiş. Tamir edilemez, geri döndürülemez haldeler. Kartpostallar nasıl da silikleşmişler. Mektuplar, sapsarı kuru yapraklar gibi. Saçlarına tutturmak için, gökkuşakları vardı ovalardan topladığım. Uçları boynundan geçip göğüslerine dökülecek. Bir de geçtiğim zamanların yağmurlarından su taneleri. Hepsi yitmişler. Ben mi bakma yı bilemedim onlara ? Yanlış mı öğrenmiştim onları iyi durumda tutmayı?
Yoksa ? hiç mi hiç hesaba katmadığım o sinsi el. Zaman mı ? hepsini birden; ben çoğalıyor zannederken alıp götürüyor, eksiltiyordu. Nasıl da hırpalanmışlar. Tanınmayacak haldeler. Sanki ben onlara hiç özen göstermemişim gibi. Bir rüzgar esse, un ufak olup, uçup gidecekler. Renkliler yada renkleri olduğunu zannediyordum. Hepsi siyah beyazmış meğer.
Şimdi durdum.
Bak ! İşte !
Mevsim de yokmuş. Sonbahar bile değil. Siyah Beyaz bile yok renk adına. Işık ta yok. Doğru ve yanlışında olmadığı bir yerdeyim. El yordamı ile, o dolu zannettiğim boş valizin üstüne oturdum karanlıkta.
Yoksa hancı mı olmalıydım ? "Buradayım,arayan bulur" diyerek. Oysa bana, sevgi, aşk emek ister, oya gibi işlemek gerekliliğini belletmişlerdi o günü haketmek için. Seni haketmek için. Ustam da, onun ustası da yanlış mı bellemişti ?
Yolculuğumda hep etrafıma baktım. Dikkatliydim. İçim "O mu ?" dedi, her yeni yüzde. Belki o didinme arasında ben değişmiştim de sen mi beni tanıyamamıştın ? Hancı olsaydım eğer, her kapı çalınışında içim kopacaktı geleni sen zannederek. Çabam sadece kapıyı açıp açmamak olacaktı. İstemedim. Senin için alın terim olsundu. Gayretkeş olmayı seçmiştim. Fakat çaba, yavaş yavaş renkleri soldurup Siyah Beyaz ediyormuş. Çölleştiriyormuş.
Belki de renkleri yok eden hiç bir şey yok. Ben hep Siyah Beyaz dım. Hep çöldüm de bilmiyordum.
Şimdi... Gecikmiş ve geç kalmış bir zamanda bilmekse can yakıyor. Külleri boşluğa savuruyor. Yine ordan oraya savrulurken yağmur yağacak belki..., toprağa düşeceğim damlalardan biriyle. O güzelim çayırda açmaya çabalayan, sen çiçeğin özüne yürüyeceğim bir gün...
Başak BAŞOL 25 Ağustos 2009 at 6pm
YanıtlaSilAda ile Ali bir sonraki hayatlarında yağmurlu bir Eylül gününde ikisininde kaçmak biraz nefes almak için gittikleri ada vapurunda tam da zamanında tanışacaklar.Ve sonsuza kadar mutlu yaşayacaklar…
Yağmuru avuçlarında tutmaya çalışan kızıl saçlı ,çilli bir kız görürsen bil ki o Ada'dır.Ve bil ki yüzyıllardır o da seni aramakta…Tıpkı bugün olduğu gibi…
Sevgiyle Kal…
Erkan Şen 26 Ağustos 2009 at 10am
YanıtlaSilSenden de sana yakın aslında Ali Abi… Sadece dönüp içine bak. Bunu yaptığında her karşına gelen "O" olacak belki de… Belki de bir "Tek" yok… Belki herkes o "Tek"… Her karşına gelen… Her kapısına gittiğin "Tek"…
Sevgiler.
öykü 26 Ağustos 2009 at 2pm
YanıtlaSilBıten bısey her zaman kötu degıldır
hayırlıdır..Yeni ve guzel seylerın baslangıcıdır..
Ali İkizkaya 26 Ağustos 2009 at 3pm
YanıtlaSilSevgili Başak!
Ne güzel bağlamışsın sonu.. Bitmesin, yürek küsmesin diye. Ada adında çilli bir kız hem de yüz yıl bekleyen..
Sana bunun için çok ama çok teşekkür ederim.
Sevgiyle.
Ali İkizkaya 26 Ağustos 2009 at 3pm
YanıtlaSilSevgili Erkan!
Aynı senin yazdığın gibi yapmıştı o da. Durdu şimdi. Hani demişti ya, doğru ve yanlışın olmadığı yerdeydi. Bakıyordu öyle boş.
Sevgiyle.
Ali İkizkaya 26 Ağustos 2009 at 3pm
YanıtlaSilSevgili Öykü Kız!
Ne hazindir ki ve de ne garip ki; ne başlayan nede biten bir şey var. Eylemin dahi olmadığı bir yerde öylece sorulara cevap bulmak için kalakalış var.
Sevgiyle.
asya selda 27 Ağustos 2009 at 8pm
YanıtlaSilBu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Şöyle diyebilirim : 'Gece yıldızlardaydı
Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler'
Gökte gece yelinin söylediği türküler
Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler
Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım
Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler
Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim
Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler
Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler
Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi
Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler
Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar
Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler
Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere
Bakışlar sanki onu bana getirecekler
Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur
Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler
Sesim ara rüzgarı ona ulaşmak için
Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler
Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi
Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler
Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hala sever
Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer
Bu gece gibi miydi kollarıma almıştım
Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler
Budur bana verdiği acıların en sonu
Sondur bu onun için yazacağım dizeler
şiir senin için ali abi
nede güzel söylemiş pablo neruda değilmi???
başka birşey söyleyemedim .. duyguların kelimelere kanat takıp hepimizi başka başka yerlere götürmüş..yada her birimizi gitmek istediği yere…
sevgiler ali abi:)
sufi 28 Ağustos 2009 at 9am
YanıtlaSilBaşlangıcı ve sonu olmayan bu hayat yolculuğumuzda biriktirdiklerimiz yeter ki ateş olsun, aşk olsun, anılar deneyimler olsun dilerim. Hepsi birbiriyle içiçe geçip simyacının potasında o TEKe ulaşsın.
Ağır aksak gelen var, aç kapıyı Ey HANcı!
Gönül yönünü sana dönen divane bir ben var.
Gurbet elde yüreğimde eskimeyen bir sancı.
Senden sana alev gibi yanan bir aşk var.
Aşk olsun güzel dost, sevgilerimle.
Ali İkizkaya 29 Ağustos 2009 at 5am
YanıtlaSilSevgili Selda Kız!
Neruda yı pek severim özelliklede metaforlarını. Nerden bildin böyle?. Postacı filmini seyretmişmiydin bilmem. Benim yazılarımda da çok vardır metafor. Yine gelmişsin güzel incecik şeyler yazmışsın. Teşekkür ederim. Ali abin sana güzel huzurlu bir hafta sonu gönderiyor.
Sevgiyle
Ali İkizkaya 29 Ağustos 2009 at 5am
YanıtlaSilCan Dostum Sufi!
Hay, hayy diyerek karşılıyorum seni. Neler yazmışsın. Ben seni nasıl özlemem, nasıl hasret kalmam.
Bulmuşsun çıkarık hediye etmişsin torbandan bu fakire, sorularına merhem olması, yolunu aydınlatması için can-a şifa dost.
Aşk olsun ki gönül külhanına ateş olsun. Sevgilerimle
asya selda 29 Ağustos 2009 at 1pm
YanıtlaSilfarkettim desem
yada hissettim….
bendede çok ayrı bir yeri vardır Neruda'nın…
metafor-postacı:)evet
''sanki içmde bir tekne sallanıyor''muydu ???
öykü 31 Ağustos 2009 at 9pm
YanıtlaSilAli abı
kalmamalı orada
yurumelı gıtmelı bı gayret
ve arkaya da asla bakmamalı..
Ali İkizkaya 1 Eylül 2009 at 2am
YanıtlaSilSevgili Öykü Kız!
Sağır Kediye Olan bana da olmuştu. Hatırlarsın. Çok çok ufak adımlarla gitmeye gayret içindeyim. Olacak herhalde bir gün.
Teşekkür ederim. Sevgimle.
Ali Abin