Hapishanesini kendi elleriyle ördüğü kentte ordan oraya atıyordu bedenini çile yolunda, sırf adam olabilmek adına. Geçmişte kalan hesapların kendine ait kısımlarını törpülemek gibi bir derde düşmüştü. Bu derdin gailesiyle gittikçe içi gibi dışı da sessizleşiyordu. Artık daha az konuşur olmuştu. İçi eski vagonların bile terkedilmediği hattan kaldırılmış yaşlı istasyon evleri gibiydi. Hiç mi hiç özlemiyordu artık içinde bir yere gitmenin, varmanın heyecanını taşıyan insanların koşuşturduğu günleri. Tüm odaları boştu. Kırık camlarından rüzgarın girdiği pencerelerinde uçlarına ruhunun parçaları işli, eprimiş perdeler uçuşuyordu. Ve rüzgarın her dokunuşunda bir parça daha yitip gidiyordu uzaklara rüzgarla. Yitip gidenler olmasına rağmen daha bir ağırlaşıyordu. Gün içinde insanlara çok basit gibi gözükebilecek ya da hiç mi hiç algılanmayacak ufacık detaylar artık duvarlarından da büyük parçalar kopmasına, yaprak misali metrelerce savrulmasına sebep oluyordu. Hiç olmak adına korumasız, kollamasız ve akıl almayacak bir hüsnü kabulle kapılarını açmıştı her türlü tahrip edici etkiye.
Tebessüm edip geri döndü masasına. Uzanıp çayını aldı. Gidip sahildeki ıslak banka oturduğunda gözlerinin tutamadığı sağnakları, poyrazla ürperen Boğaz sularına çoktan yağmaya başlamıştı bile.
Dudakları titrerken uzaklara seslendi..
Can Tanem !
Bilirsin şekersiz içemem ben bu mereti. Ya bana iki tane şeker ya da gel parmağını daldır içine....... içerime.....
Etiketler:
Küçük Hikayeler
Zaten kahrediciydi..
Öyle Yıkılsın gitsindi..
Tozlarının dahi ordan oraya savrulduğu bir gündü o rüzgarlı Boğaziçi kahvesine gittiğinde. İçinin rüzgarlarını yüzünde de hissetmek ister gibi dışarıya oturdu kış soğuğunda. Bir çay sipariş etti gelen garsona. Sigarasını yakıyorken garson önce kendi çayını sonra da biraz ilersinde oturan genç çiftin çaylarını servis etti. Kız çayı görünce üşümesini geçirmek ister gibi avuçlarını birbirine sürttü. Çay bardağının kenarındaki şekerlere gitti eli. Garson şeker koymayı unutmuştu tabağın kenarına. Delikanlı, garsona "İki tane şeker" diye seslendiyse de garson duymadı. Kendi tabağındaki iki tane şekeri kavradı parmakları . Kalktı. Kızın çay tabağının kenarına bıraktı. "Fakat siz" dedi delikanlı.Öyle Yıkılsın gitsindi..
Tebessüm edip geri döndü masasına. Uzanıp çayını aldı. Gidip sahildeki ıslak banka oturduğunda gözlerinin tutamadığı sağnakları, poyrazla ürperen Boğaz sularına çoktan yağmaya başlamıştı bile.
Dudakları titrerken uzaklara seslendi..
Can Tanem !
Bilirsin şekersiz içemem ben bu mereti. Ya bana iki tane şeker ya da gel parmağını daldır içine....... içerime.....
öykü on Haziran 27, 2009 dedi ki...
YanıtlaSilAli abi
simdi senın yazıların yokken nasıl tadı olur buraların :(