Benim ufaklığımda eskiciler vardı. Sırtlarında siyah bir torbayla dolaşır. Bağırırlardı, "Eskiler Alıyoomm, Hurdalar Alıyoomm" diyerek. Büyüklerin haylazlıklara karşı en önemli silahıydı eskiciler bizler için. Hizaya "Eskiciye Verilmek" ile getirilirdik. Sonra, sonra el arabalarıyla dolaşanlar peyda oldu sokaklarda "Eskilere Naylon, Şişelere Mandal" diye çığırarak. O yıllarda cam yoktu, metal değerliydi. Ahşaplı, metalli yıllardı. Plastikli yaşam yıllarına yeni geçiliyordu. Ahşaplarının yerine renkli plastik mandallar kullanan, "Noramin" marka plastik tabak takım sahibi kadınların farklılaştığı yıllara "Merhaba" idi. Lastik topu nice yıl sonra gördüm. Terzilerden toplanan artık kumaş parçalarından top, tahta makaralardan araba, limon kasalarından sökülen çiviler ve tahtayla kılıçların yapıldığı yaratıcı, hayalgücü zamanları. Hep birlikte radyo dinlenilip meşk edilen, ispirto ocağının ozon yareni, lpg nin atmosferi delmediği, çamaşırların soba külü ile yıkandığı yıllar..
Her çocuk büyük ölçüde kendi oyucağını kendisi yapar, "Vita" yağı tenekeleri ortancalara saksı olurdu. Atılmaz, saklanır. Bir ihtiyacı görür zamanlarıydı. Herşey tekrar tekrar bakımı yapılıp kullanılırdı. Kundura tamircilerinin, kalaycıların, saatçilerin itibarlı dönemleri. Kadri ve kıymeti bilinirdi, elde avuçta olanın, aşk gibi, sevda gibi. İnsanların terbiyesi hep yokluk sokaklarından geçerdi o yıllarda. Çabuk devrildi zaman ve Çamların Bardak Olduğu devirdeyiz. Her nevi kavram için "Kullan At" mottosu yaratıldığından bu yana kullanıp, atıyoruz. Bitiriyoruz. "Eskidi" diyerek terk ediyoruz.
Ne yazık!
Her şeye bir ömür biçiyoruz. "In" ve "Out" etiketleri ile bu zamanı belirliyor ve birbirimizin burnuna dayıyoruz. Şımar ki az kullan. Şımarki kullanılmamış olanı kullan. Kullanılmış hiç bir şey istenmiyor. Eh! Hal Böyle olmasaydı; "Eskiye Rağbet Olsa Bit Pazarına Nur Yağardı Lafını" niye etsinlerdi ?. Hiç bir şey sonsuz olamıyor. Tüketiliyor. Ama metal yorgunluğu, ama kötü kullanım, ama ihtiras, ama yalan yüzünden. Sebebi ne olursa,.. olsun. Bitiyor, yitip gidiyor. Gelişindeki hız ve kolaylıkla çıkıp gidiyor. Yoksa tüketimin sözlüklerdeki karşılığını "İshal" ile değiştirmek mi lazım ?
Devri Saadet'teyiz ya, bir de devir sürat devri. Çarpım tablosu yok, logaritma çözerim sanallığı. Yaparım zan ederliliği. İstenilenin üstüne, bir de fast-food kreması fışkırt biraz. Ne kadar lezzetli oldu. "Food" u tamam, "Fast" ına hızlı yenmeli şimdi. Ya sonra ?
Sonra psikolog kapılarında, "Aşk İshali" ya da tek yönlü beslenmeden "Sevda Kabızlığına" duçar oluşa derman reçeteleri.
Nasıl haller bunlar ? Hani, bunlar eşyanın tabiatına dair idi ?
Sevgiye, Aşka, Dostluğa, Vefaya, Şevkate hiç bir şey olmazdı ?
Yitip gitmezdi. Kaybolmazdı. Alınır satılır değildi. Ama onlar da eşya tabiatlı oldular. "Kullan At" mantığıyla üretilmelerinden sebep. Alınıp satılıyorlar, hem de yalan bedelli ve ihtiras çantasındaki değişik banknotlar ile...
Uzay mekikleri, uçaklar, trenler, lokomotifler, arabalar ve gemiler,.. O gün geldiğinde... İşi bittiğinde... İş göremez hale geldikleri... Yada getirildiklerinde... Hizmet dışı kaydıyla... Ya bir hurdalığa yada bir gemi söküm tesisine gidiyorlar, insanların uydurduğu eşya ve onun tabiatı kuralı bahanesiyle.
O biricik günlere dair anılarınız için, hurdalıktan beğendiğiniz bir arabanın, uçağın, trenin, sizce önemli bir parçasını, nadide bir hatıranıza ev sahipliği yapan bir geminin ufacık bir güverte kaplamasını bir gemi söküm tesisinden alabilirsiniz.
Fakat;
Tükettiğimiz ve iş göremez hale getirdiğimiz, Sevgilerimize, Aşklarımıza, Dostluklarımıza, Vefa ve Şevkatlerimize ne yapıyoruz ? ...
Ne acı ki cevabımız yok. Aklımızın yalı kenarından dahi geçmemiş böyle bir irdeleme. Kapı önüne terk edilmiş çamaşır makinesi gibi suskunuz cevap için ...
Peki !
Ya Aşkların, Sevgilerin, Dostlukların, Şevkatlerin iş görmez kaydıyla terk edildikleri veya atıldıkları bir hurdalık var mı ?
Ya da gündelik gazetelerin seri ilanlar sayfalarında;
Doktor Bayandan Temiz Az Kullanılmış Sevgi,
Sahibinden İhtiyaç Yüzünden Temiz Bakımlı Aşk
Yenisi Alınacağından Az Kullanılmış Şevkat, Takasta Olur,
tarzında ilanlar gözünüze ilişti mi ?
Kapısında koca koca harfler ile "ALIN TERİ AŞK TAMİRHANESİ" yazan bir zanaatkar atelyesi gördünüzmü ?
Ne duymuş ne de rastlamışsınızdır. Onlar için ancak, tüketilişlerinin son safhalarında duyulan nefrete paralel, olsa olsa mezarlıklar olabilir. Zira öldürüyoruz. Sonra işlediğimiz cürmün korkusuyla görmek istemiyoruz. Ve bu yüzden gömüyoruz. Gömme eyleminin emek sarfına ve aslına bakarsanız; "mezarlık" kelimesi yapılanın bayalığı karşısında son derece asil ve soylu kalır.
Öldürmeye kabiliyeti ve gücü yetmeyenler ise; yaralayıp pencereden fırlatarak içeriye kaçıyorlar, kapılarını bir kez daha "atılan" çalmasın diye. Kapıyı çalıp sorsanız "Bu Nedir" diye?. Cevap hazır. "Ben Yapmadım, Miki Yaptı".
Tercüme edersek; Yalan Sevdayı Bıçakladı ama Öldürme Kasti Yoktu. Bu kaldırıma düşmüş, tamirata ve tedaviye muhtaç olanlara ise tahammülümüz olmadığı için ayağımızın ucuyla çöp kutusuna tekmeliyoruz. Bir kıymeti harbiyesi yok. "O" kullanılmış zaten. Nasıl olsa oyunun kuralı nefs'e dair; "Kullan ve At". Gelsin yenisi. Hem de kredili. İki kredi Ali'ye, iki kredi Veli'ye, İki kredi de Mustafa'ya. Artık, kimin küheylanı yürürse ?. Yansın dağlar Haydar'ım, umurumda mı?. Sebebi Ala'sı da son moda tasavvuftan servis edilmiş. "AN"ı yaşa. Önü, arkası yok. Dünya benim oyun alanım. Bireysel Özgürlük neden varki ?. Yaşasın Biricik Özgürlük. Sınır tanımadan. Evreni ve İşleyişini ıskalayarak. İdraki Mutlakdan azade..
Eğer, tabiat tiyatrosunda sahneye koyduğunuz oyunda; bir zaman gelip te oyuncu olabileceğiniz hakikatine çarpar ve
Ola ki ! Bir gün pencereden atmak yada gömmek yerine, kapı önüne bırakırsanız, hoyratça kullandıklarınızı,
Pişmanlıklarımızın sevince dönüşmesi için sırtımda siyah bir torba; mahalle mahalle dolaşarak eski ve iş görmez aşklarınızı, sevdalarınızı, dostluklarınızı toplarım.
Sizlerden toplananlar ile çalışacak o biricik işletmenin kapısına,
"AŞK ve SEVGİ GERİ DÖNÜŞÜM MERKEZİ" yazarım....
Her çocuk büyük ölçüde kendi oyucağını kendisi yapar, "Vita" yağı tenekeleri ortancalara saksı olurdu. Atılmaz, saklanır. Bir ihtiyacı görür zamanlarıydı. Herşey tekrar tekrar bakımı yapılıp kullanılırdı. Kundura tamircilerinin, kalaycıların, saatçilerin itibarlı dönemleri. Kadri ve kıymeti bilinirdi, elde avuçta olanın, aşk gibi, sevda gibi. İnsanların terbiyesi hep yokluk sokaklarından geçerdi o yıllarda. Çabuk devrildi zaman ve Çamların Bardak Olduğu devirdeyiz. Her nevi kavram için "Kullan At" mottosu yaratıldığından bu yana kullanıp, atıyoruz. Bitiriyoruz. "Eskidi" diyerek terk ediyoruz.
Ne yazık!
Her şeye bir ömür biçiyoruz. "In" ve "Out" etiketleri ile bu zamanı belirliyor ve birbirimizin burnuna dayıyoruz. Şımar ki az kullan. Şımarki kullanılmamış olanı kullan. Kullanılmış hiç bir şey istenmiyor. Eh! Hal Böyle olmasaydı; "Eskiye Rağbet Olsa Bit Pazarına Nur Yağardı Lafını" niye etsinlerdi ?. Hiç bir şey sonsuz olamıyor. Tüketiliyor. Ama metal yorgunluğu, ama kötü kullanım, ama ihtiras, ama yalan yüzünden. Sebebi ne olursa,.. olsun. Bitiyor, yitip gidiyor. Gelişindeki hız ve kolaylıkla çıkıp gidiyor. Yoksa tüketimin sözlüklerdeki karşılığını "İshal" ile değiştirmek mi lazım ?
Devri Saadet'teyiz ya, bir de devir sürat devri. Çarpım tablosu yok, logaritma çözerim sanallığı. Yaparım zan ederliliği. İstenilenin üstüne, bir de fast-food kreması fışkırt biraz. Ne kadar lezzetli oldu. "Food" u tamam, "Fast" ına hızlı yenmeli şimdi. Ya sonra ?
Sonra psikolog kapılarında, "Aşk İshali" ya da tek yönlü beslenmeden "Sevda Kabızlığına" duçar oluşa derman reçeteleri.
Nasıl haller bunlar ? Hani, bunlar eşyanın tabiatına dair idi ?
Sevgiye, Aşka, Dostluğa, Vefaya, Şevkate hiç bir şey olmazdı ?
Yitip gitmezdi. Kaybolmazdı. Alınır satılır değildi. Ama onlar da eşya tabiatlı oldular. "Kullan At" mantığıyla üretilmelerinden sebep. Alınıp satılıyorlar, hem de yalan bedelli ve ihtiras çantasındaki değişik banknotlar ile...
Uzay mekikleri, uçaklar, trenler, lokomotifler, arabalar ve gemiler,.. O gün geldiğinde... İşi bittiğinde... İş göremez hale geldikleri... Yada getirildiklerinde... Hizmet dışı kaydıyla... Ya bir hurdalığa yada bir gemi söküm tesisine gidiyorlar, insanların uydurduğu eşya ve onun tabiatı kuralı bahanesiyle.
O biricik günlere dair anılarınız için, hurdalıktan beğendiğiniz bir arabanın, uçağın, trenin, sizce önemli bir parçasını, nadide bir hatıranıza ev sahipliği yapan bir geminin ufacık bir güverte kaplamasını bir gemi söküm tesisinden alabilirsiniz.
Fakat;
Tükettiğimiz ve iş göremez hale getirdiğimiz, Sevgilerimize, Aşklarımıza, Dostluklarımıza, Vefa ve Şevkatlerimize ne yapıyoruz ? ...
Ne acı ki cevabımız yok. Aklımızın yalı kenarından dahi geçmemiş böyle bir irdeleme. Kapı önüne terk edilmiş çamaşır makinesi gibi suskunuz cevap için ...
Peki !
Ya Aşkların, Sevgilerin, Dostlukların, Şevkatlerin iş görmez kaydıyla terk edildikleri veya atıldıkları bir hurdalık var mı ?
Ya da gündelik gazetelerin seri ilanlar sayfalarında;
Doktor Bayandan Temiz Az Kullanılmış Sevgi,
Sahibinden İhtiyaç Yüzünden Temiz Bakımlı Aşk
Yenisi Alınacağından Az Kullanılmış Şevkat, Takasta Olur,
tarzında ilanlar gözünüze ilişti mi ?
Kapısında koca koca harfler ile "ALIN TERİ AŞK TAMİRHANESİ" yazan bir zanaatkar atelyesi gördünüzmü ?
Ne duymuş ne de rastlamışsınızdır. Onlar için ancak, tüketilişlerinin son safhalarında duyulan nefrete paralel, olsa olsa mezarlıklar olabilir. Zira öldürüyoruz. Sonra işlediğimiz cürmün korkusuyla görmek istemiyoruz. Ve bu yüzden gömüyoruz. Gömme eyleminin emek sarfına ve aslına bakarsanız; "mezarlık" kelimesi yapılanın bayalığı karşısında son derece asil ve soylu kalır.
Öldürmeye kabiliyeti ve gücü yetmeyenler ise; yaralayıp pencereden fırlatarak içeriye kaçıyorlar, kapılarını bir kez daha "atılan" çalmasın diye. Kapıyı çalıp sorsanız "Bu Nedir" diye?. Cevap hazır. "Ben Yapmadım, Miki Yaptı".
Tercüme edersek; Yalan Sevdayı Bıçakladı ama Öldürme Kasti Yoktu. Bu kaldırıma düşmüş, tamirata ve tedaviye muhtaç olanlara ise tahammülümüz olmadığı için ayağımızın ucuyla çöp kutusuna tekmeliyoruz. Bir kıymeti harbiyesi yok. "O" kullanılmış zaten. Nasıl olsa oyunun kuralı nefs'e dair; "Kullan ve At". Gelsin yenisi. Hem de kredili. İki kredi Ali'ye, iki kredi Veli'ye, İki kredi de Mustafa'ya. Artık, kimin küheylanı yürürse ?. Yansın dağlar Haydar'ım, umurumda mı?. Sebebi Ala'sı da son moda tasavvuftan servis edilmiş. "AN"ı yaşa. Önü, arkası yok. Dünya benim oyun alanım. Bireysel Özgürlük neden varki ?. Yaşasın Biricik Özgürlük. Sınır tanımadan. Evreni ve İşleyişini ıskalayarak. İdraki Mutlakdan azade..
Eğer, tabiat tiyatrosunda sahneye koyduğunuz oyunda; bir zaman gelip te oyuncu olabileceğiniz hakikatine çarpar ve
Ola ki ! Bir gün pencereden atmak yada gömmek yerine, kapı önüne bırakırsanız, hoyratça kullandıklarınızı,
Pişmanlıklarımızın sevince dönüşmesi için sırtımda siyah bir torba; mahalle mahalle dolaşarak eski ve iş görmez aşklarınızı, sevdalarınızı, dostluklarınızı toplarım.
Sizlerden toplananlar ile çalışacak o biricik işletmenin kapısına,
"AŞK ve SEVGİ GERİ DÖNÜŞÜM MERKEZİ" yazarım....
Etiketler: Cam Kırıkları
öykü 9 Ağustos 2009 at 7am
YanıtlaSilAli abi
bu yazıyı tum gazeteler yayınlasın
tum tv kanallarında okunsun..
unutulan degerelrımızı gorsun ınsanlar
sıkı sıkı sahıp cıksın..
sufi 9 Ağustos 2009 at 7am
YanıtlaSilSevgili Dost;
Dost dediğin, İNSAN dediğin işte böyle olur diyesim geldi yazını okuyunca.Kullanılıp atılmış, modası geçmiş, son kullanma tarihi geçti diye düşünüldüğünden iade edilip yenisiyle değiştirilmiş,öyle aşk sevgi ve dostluklar toplamışım ki yıllarca, "geri dönüştürdüklerim dışında"kendi sağlam parçalarımla onarıp, yeni gibi yapılanlar eskisinden güzel olanlar bile olmuşken, senin gibi tesis açmak hiç aklıma gelmemişti.Ben de senin bu tesisinde "gönüllü çalışanın" olmaya talip olabilirim haberin ola.sevgilerimle.
Başak BAŞOL 9 Ağustos 2009 at 1pm
YanıtlaSilKapitalist düzen bizi tüketici bir toplum haline getirmeyi başardı.Önceleri küçük kardeş,büyük kardeşin ufalan kıyafetlerini giyer ,ders kitaplarını paylaşır ondan da ya bir akrabanın ya da komşunun ufak çocuklarına geçerdi.Herşeyimizi paylaşan bir toplumduk biz.
Tüketicilik o kadar kanımıza işledi ki artık sahip olduğumuz dostlukları ve aşkları da daha iyi elbet bulunur düşüncesiyle kolaylıkla terk edebiliyoruz.Sonuç mu?;Kapitalist düzenin ve dünyanın geldiği nokta ortada …
Eline ve yüreğine sağlık…
Sevgiyle KAL…
Erkan Şen 9 Ağustos 2009 at 3pm
YanıtlaSilHiçbir şey ölmüyor -sönmüyor- Ali Abi aslında. Ne bu dünya için ne de diğerleri… Şekiller ve anlamlar değişiyor, bizi biz yapıyorlar. Devinim dediğimiz yasa bize bunu söylemiyor mu?
Kapının önünde her kaldığımızda ya da belimize kadar bir toprağa gömülüp acılar içinde bırakıldığımızda… Biraz daha güçlü çıkmıyor muyuz oradan? (Evet, önceleri gücsüz ama sonra daha bir güçlü, deneyimli…)
Hepsi bize yeni şeyler öğretip daha bir bugünkü biz haline getirmiyorlar mı bizi?
Bak geçenlerde bir haber vardı "Hurda uçak turizm için batırıldı." diye… Hem de eski bir savaş uçağı… Onu batıranlar belkide salt para kazanmak için yapmış olabilirler. Ama o uçak, öldürmek, yok etmek için tasarlanmış o uçak, bile şekil veya görev değiştirip deniz altı yaşamına ev sahipliği yapabiliyorken biz insanoğlu da yeni amaçlar ve yeni bir yaşam ile neden daha büyük sevgilere ev sahipliği yapamayalım ki… Tıpkı senin sevgiye aşkın, aşka olan sevgin gibi…
Tarki 9 Ağustos 2009 at 11pm
YanıtlaSilAli abim benim, yine çok güzel analiz etmişsin. Ne de güzel görmüşsün ki sevgi dahil herşey çabuk tüketiliyor.
Eskiden bir eşyanız bozulsa onu tekrar kullanabilmek için kırk takla atardık. Tamiri pahalıysa ve yaptıramıyorsak atmaz yine de bir şekilde kullanmaya başka bir işe yaratmaya çalışırdık.
İlişkiler de öyleydi belki "ben sana mecburum" der ya şair hani. Mecburduk O 'na bir başkası yoktu bizim için. Tek olan biricim olan sahip olduğumuzdu. O ilişkiye emek verir son demine kadar yaşatmaya çalışırdık. Kurumuş bir çiçek gibi canlanamaz hale gelse bile çocukça bir umutla sulamaya devam ederdik bilerek de olsa dirilmeyeceğini. Erkan 'ın deyimiyle; O'nun ilk kalan olması içindi gayretimiz.
Şimdi kimsenin kimseye eyvallahı yok. Sen istediğim gibi olmazsan senin gibi bir sürü var rafta gider alırım bir tane daha diyor insanlar. Ama küçük prensin tilkisi ile hiç sohbet etmemişler ki nereden bilsinler? O 'na ayırdıkları zaman onu değerli kılacak, O 'nu biricik yapacak. Raftakilerin hiç biri bir diğerinden farklı olmayacak ki O 'na zaman ayırmadıkça. Binlerce gülden farkı olmayacak kokladığı bir gülün. Böylece söküp atıyorlar kökünden boynunu eğmiş güllerini. Ona emek harcayıp tekrar diriltmek zor geliyor.
Artık plastik güllerle gerçeklerini ayırt edemeyecek kadar tüketmeya alışmış insanlar. Görüntü kurtarıyorsa plastik olana emek zaman gerekmiyor, boynunu bükmüyor, suaya bile gerek yok.
Aşk ve Zehir 10 Ağustos 2009 at 7am
YanıtlaSilAli Abi,günaydın ve merhaba..
O kadar güzel bir noktaya değinmiş ve o kadar güzel yorumlar yazılmış ki, ben sadece şunu eklemek istiyorum;
Artık tahammül denilen meziyet kimsede kalmadı bu sebeplede tüm ilişkiler çabucak harcanıyor ve yenisi gelir mantığı ile kaldırılıp atılıyor. Ve ardından hızla tüketim..
Aslında bilmiyorlar ki tüketilen kendileri ve kendi kredileri…
Sevgilerimle,
sufi 10 Ağustos 2009 at 12pm
YanıtlaSilDuydum dost hastalanmış
Gönlüm dedi şifa bulsun
Belinden rahatsızlanmış
Beline yakı sürsün.
Verago 10 Ağustos 2009 at 9pm
YanıtlaSilmerhaba, yazılarınızı yeni okumaya başladım, içten ve doğru buldum yüreğinize sağlık..
değeri yeterince bilinmeyen herşey daha kolay ve çabuk hurdaya çıkıyor.. sevgi de dostluk da öyle maalesef ve aslında çok değerli olan ne varsa insana dair..
süresini kestiremiyorum ama uzun devam edecek bir düzen gibi değil bence şimdi yaşadığımız dünya..
Ali İkizkaya 10 Ağustos 2009 at 11pm
YanıtlaSilSevgili Öykü Kız!
İçimi, ruhumu inciten bir şeydi. Bu farkındalık ve kırılmışlıkla yazıldı. Takdirine teşekkür. Ben kuzgunu Anne öyküye güzel gözükmüş.
Çok Sağol.
Sevgiyle
Ali İkizkaya 10 Ağustos 2009 at 11pm
YanıtlaSilBenim Canım Efendim, Dostum Sufi !
Çok içimi burkan, kaldıramadığım bir konuydu. Söylemeden edemedim.
İnşallah bir gün bir araya gelir o işletmenin iki can dost ırgatı oluruz. Niyaz ve kavil bu olsun.
Tüm sevgimle.
Cevapla
Ali İkizkaya 10 Ağustos 2009 at 11pm
Ali İkizkaya 10 Ağustos 2009 at 11pm
YanıtlaSilSevgili Başak!
Dediğin gibi doğru bu diyerek acele tüketimi, şımarmayı dayattılar bize. Kolejde, yaz tatilinde gider üst sınıfların kitaplarını isterdik evlerinden. Benimkileride ufaklara verirdim. İyi bakardık temiz tutardık yırtmazdık. Yanlarına açıklayıcı notlar alırdık. Artık kim aşkını temiz tutuyor ve hırpalamıyor ? Ve bir sonrakine incitmeden bırakabiliyor ?
Tüm Sevgimle.
Ali İkizkaya 10 Ağustos 2009 at 11pm
YanıtlaSilSevgili Erkan!
Bir rituelde de "Hiç bir şey ölmez her şey yaşar" der. Benim ölmek fiili mecazi anlamda idi. Teşbih gayreti idi. Aşka Sevgili Olmak, Sevgiye aşık yaşamak demişsin güzel demişsin.
Teşekkürler.
Ve sen dosta hoş bir selam olsun
Ali İkizkaya 10 Ağustos 2009 at 11pm
YanıtlaSilSevgili Tarkim!
Ne güzel bulmuşsun Plastik Gül benzetmesini. Bakmak, korumak, sahip çıkmak, bunlar zor işler. Dediğin gibi Tilkiyle geçirilen sohbetler emek anlamına geliyor. Onuda harcayacak kimse yok. Orda ki sihirli kelimeyide AşkveZehir bulmuş, TAHAMMÜL,ARZU,İSTEK.
Sen dostuma kocaman selama yüklediğim Sevgimle.
Ali İkizkaya 10 Ağustos 2009 at 11pm
YanıtlaSilCan Sufim!
Ben ne şanslı bir fukarayım ki düşünen dostlarım var. Dediğini yapmaya başladım iyi geliyor. Sana ve hanedeki tüm canlara selam ederim
Ali İkizkaya 10 Ağustos 2009 at 11pm
YanıtlaSilSevgili AşkveZehir Kızımız!
Senin içinde nasıl bir sevgi varki böyle bir teşbihe luzum görüp kendine eziyet eden böyle bir isim bulmuşsun. Zordur aşk, bilirim zehirler yavaş yavaş insanı. Köle eder. Yazıya sakladığımı sen bulmuşsun; TAHAMMÜLSÜZLÜK. Aslında her şeyi olur katlanılır kılan İSTEK,SEVGİ ve AŞK. Bunlarda tahammül edebilmeyi ve sevgi sabrını getiriyor. İyiki yazdın, uğradında seni bildik, duyduk.
Sevgiyle.
Ali İkizkaya 10 Ağustos 2009 at 11pm
YanıtlaSilSevgili Verago Dost!
Yazdığın gibi; Emek sarf etmeden ve yokluk yollarında alınan derse çalışmadan gelen herşey kıymetsiz oluyor. Tarki nin dediği gibi Tilkiyle geçirilen zaman misali. İnşallah dediğin gibi olurda sürmez fazla. Yalnız dip yapması lazım önce, daha o nokta gelmedi. Gelsinki herkesin bir idraki açılsın. İyi ki uğrayıp yazdın.
Çok sağol. Sevgiyle.
Simdi senin verdigin link ile gelip okudum yazini. Her kelimesi cok dogru ve belli ki tecrube ile yazilmis bir yazi. Herkesin kisisel tarihinde bir suru vefasizliklar ve isyanlar ve sirt cevrilmeler var...bunlari hepimizin yasadigi ve yasayacagi sekilde cok saglam anlatmissin. Hakikaten!
YanıtlaSilBen de iki noktayi eklemek istiyorum yorumumda bu duru ve akilci yaziya;
Gecenlerde okumustum, bir psikolog profesor anlatmis. Toplumumuzda yere dusen ekmege bile buyuk saygi vardir. Ekmek yere dusmeye gorulsun hemen kaldiririz yerden hatta alnimiza koyup da operiz bir de...ama insanimiz yere dustugunde ayni ozeni gostermiyoruz diyor. Bence cok iyi bir gozlem!
Ikincisi ise;
Nasil ki artik her seyin bir son kullanma tarihi var. Galiba bizlerin de oyle aynen son "kullanilma" tarihleri var. Cogu zaman farketmemiz pek bir gec oluyor.
Bu kimi zaman toplumdaki yerimiz, kimi zaman sifatlarimiz oluyor. Buralarda bile Dr sifatini farkeden insanlarin tavirlarinda ki degisimi cok net goruyorum. Kimi ukalalara karsi da bunu farkettirmekten cekinmiyorum. Ama belki boyle yapmak yanlis da olsa...o tuhaf ukalaliklara gelemiyorum "artik".
Neyse iste...benim yorumlar daha uzar...baymadan kaciim ben!
Sevgiler, selamlar.
Sevgili Biraz !
YanıtlaSilBu yazıya eklenebilecek çok güzel iki tesbit, iki ayrı madde başlığı görmüş güzel aklın. Beni gerçekten sarsan Yere düşen insana ekmek kadar saygı gösterilmemesi cümlesi oldu.
Bir de kullanım ömrü tarihimiz altına, kullanma tarifi de yazılacak, korkarım
Sevgiyle...