Biliyorum Orda Olduğunu!
Hissediyorum.
diyebilmeyi ne çok isterdim şimdilerde. Diyebilmek de yok, çekti gitti diyeceğim ama değil. Çekip gidenin sebebi gitti. Daha doğrusu çalındı.
Evet çalındı !
Aynen bakkala ekmek almaya giden bir çocuğun eve elleri boş dönüşü gibi. Ne ekmek ne de para var avuçlarımda.
Sorsan ?. "Bak ! Yoklar ki" diyeceğim.
Şimdi gözlerini gözlerime dikip yarı yumuşak, biraz sert kaşlarının uçlarını birbirlerine yaklaştırarak diyeceksin ki ;
-Bu kadar aptal, şaşkınmısın sen ? Ne oldu ? Anlat !
Anlatsam inanırmısın bilmiyorum ki ? .
Evet! Yola çıktığımda avuçlarımın içi doluydu ve ben ekmek alacaktım.
-Son kalanımız olduğunu bilmiyormuydun ?
-Şaşkın. Şapşalın tekisin. Kime verdin ?
Haklısın birisine verdiğim doğru ama şapşal değilim ben. Avuçlarımın içindekinin değerli olduğunu biliyordum. Onunla karnımızı doyuracaktık birlikte. Ve sıkı sıkı tutuyordum kaybetmemek için.
-Tutuyordun da ne oldu ?
Eczahanenin önünde o gri kediyi görünce Cicozun gidişi aklıma geldi. Biraz ağladım.
-Bu nasıl bir huy ?
Balkondaki çiçekleri nasıl seviyorsun ?. Öyle bir şey galiba. Sokağın köşesini dönerken seyyar dondurmacının arabasına bakıyordum. Mavi renkli bir havlu örtmüştü dondurma kutusunun üstüne. Sonra renkli külahlar dizilmişti boy boy yanlarına. Limon diye bağırıyordu. Belki bir külahı birlikte yiyebiliriz diye düşünüyordum.
-Yalan söylüyorsun. Dondurma Yedin Değilmi ? Göster Bakalım Dilini !
Hayır yalan söylemiyorum. Tenbih ettiğin gibi dikkatimi dağıtacak hiç bir şey yapmadım. Sadece uzaktan bakıyordum.. Köşede çarptı bana
-Ben sana adamlara dikkat edeceksin demedim mi ?
Söylemiştin. Ben de öyle yaptım ama adam değildi ki..
-Nasıl yani ?
Senin diktiğin şu kahverengi elbiselerden biri vardı üstünde. Uzun saçlı, su yeşili gözleri olan bir kadındı.
-Nasıl yani ?
Evet ! Yumuşak sesli bir kadındı. İsmimi biliyor ve beni tanıyordu. Elinde bir çanta ve yanında da kızı vardı. Bize çaya geldiklerini söyledi.
-Sen de inandın değilmi ?
Sen bana öğretmedin mi ? kadınların yalan söylemeyeceğini . Özellikle de annelerin. Hem gözlerimin içine bakarak konuşuyordu. İnandım. Bir de her şeyi biliyordu.
-Peki ne yaptı sana ?
Eğildi. Elleriyle saçlarımı düzeltti. Ağlamıştım ya. Yanaklarımı sildi. Gözlerimin içine bakarak ismimi söyledi.
-Yalan söylemeye başladın. Geliyor.
Hayır. Anlattıklarımın hepsi oldu. Neden ağladığımı sordu ?. Onun da kedisi varmış. İsmi Cicoz muş. İnandım ona. Hem sevdim de. Avuçlarımda ne olduğunu sorduğunda ekmek almaya gittiğimi söyledim. Ben bakkala uğrayıp geleceğim ekmeği alırım dedi. Ben de açtım ellerimi. Avuçlarımdakinin hepsini verdim ona. Sen git apartmanın kapısında bekle beni dedi. Gidip merdivenlerde oturdum. Bekledim onu. Avuçlarımdakileri almıştı. Ekmek getirecekti. Yalan söylediğini bilmiyordum. Ama gelmedi. Arada bir kapıdan baktım. Yoktu.
-Yani çaldırdın elindekileri öyle mi ?
Hayır. Şapşal değilim ben. İnandım
-Bunca hikaye bir dondurma için ha ?
Cümlesinin son harfinde sol yanağı yandı. Bir an için bir çok çocuğun gördüğü en iç acıtıcı yıldızlardan bir tanesini gökyüzü yerine onun ayak uçlarında gördü. Kıpırdamadı yerinden. Bir gözü diğerinden önce ağladı. Günlerce pencereden baktı. O yumuşak sesli, su yeşili gözlü kadının gelip, yalan söylemediğini ve bunun bir külah limonlu dondurma için olmadığını anlatması için...
........
Algida kamyonundan inen şöför ellerini açmış avuç içlerine bakan o adama dikkat etti bir müddet. Kimbilir ne zamandır oradaydı ? Ve öylece bakıyordu.
Avuçlarından giden, yiten, söylemek istemese de çalınan neydi ? Bu denli derin eksikliğini hissettiği ?.
O adam avuçlarını kapatırken düşündü ..
Sahi, o tokatı atan annesi olsaydı. Biraz yanar sonra kızarır. Ertesi günde gül bitiverirdi yerinde.....
0 Yorum Yapılmış Son Kalan İçin