{ margin-top:0px; position: relative; top: -50px; }

Benim En Güzel Hikayem

Yazar Yazmak Keyiftir 2.07.2009 Circa

Herkes ordan oraya deli gibi koşuşturup duruyor yalnızlığını bir an önce kapının önüne defetmek için. Hepimizin elinde birer "En İyisi Benim" , "Mükemmeli Burda" yazılı pankart atlayıp zıplayıp duruyoruz yığınların içinde. Bir tebessüm, bir şirinlik ve bolca maske her sabah evden çıkarken alıp lüzumunca kullandığımız. Sadece farkedilmek ve bir an önce o kara pelerinli kimsesizlikten kurtulabilmek için. Tek bildiğimiz o yalnızlıkla ilişkiyi kesme isteğimiz.
Peki o biriciği neden ve ne için aradığımız üzerine ya da bulduğumuzda nasıl tanıyacağımızla ilgili hiç düşündük mü ?.
O yeganeye zaman içinde nasıl hazırlandık ve O'nun için çantamızda neler biriktirdik ?.
Ondaki anahtarın bizim kilidimizi çözeceğini hangi kodlarla deşifre edeceğiz ?
O'nun kilidini açacak algoritmayı biz hazırladık mı ?
Bunlardan da önce, o yalnızlık adındaki günah keçisinin bizim bahçemizde dolaşmaması için "Ne" arıyoruz sorusunun altında yatıyor herşey.

Her insanın bedeninde tıbbi bilimsel araştırmalar sonucunda kanıtlanmış olarak hem dişilik hem de erkeklik hormonları var. Yani dişi ve erkek bir arada. Hem eril hem de dişi bedende. Kainatın varoluşundaki anayasaya uygundur bu. Her şey zıddı ile kaimdir. Dualité. İkilik Yasası. Gecenin bilinmesi için gündüz, sıcağın bilinmesi için soğuk, erkeğin bilinmesi için dişinin gerekliliği gibi. Birinin bittiği yerde diğeri başlıyor. Fizik ve hormonel yapımızın ağırlıklı yada baskın tarafı ise bizim anladığımız cinsiyetimizi belirliyor. Tabiatın koyduğu, ilmin bulduğu gibi geriye kalan dişil veya eril kısım geri plandaki bir oyuncu gibi gözüküyor. Yıllar yılı ön plandaki cinsiyetimizle yaşıyor ya da yaşadığımızı düşünüyoruz. Birincil kimliğimizle yalnızlığımızı sihirli parmaklarıyla yok edecek ötekine öyküleniyoruz. Oysa mantık serisi itibariyle bizim birincil kimliğimizin arkasında duran eril yada dişil parça oyunu idaren eden yönetmen haline geliyor. Biz de o yönetmenin baş oyuncusu oluyoruz birincil kimliğimizle. İnsan bu geride kalan görünmez kendi parçası ama zıttı olan kısmı yaşayamadığı için onun aynısını verecek diğer cinsiyetten bir birey için aranıp duruyor. Hep sevgili diye betimlediği, öykülendirdiği ikinci cinsiyetini özlüyor aslında. Arzulanan, beklenen fakat gelmeyen sevgili O. Eğer O arkada kalmış ikinci kimliğimiz denilen bölümü, O'nun gerçeğine uygun oynayan karşı cinsi bulduğumuzda duruyoruz. İkisi de birbirini tanıyor. Kendileri kadar iyi biliyorlar diğerini. Bu tip hallerde biz bir "Déja Vue" olduğunu zannediyoruz. Transversal ayna kullanırsak eğer "BEN" çıkıyor ortaya ki...
Son derece sarsıcı. Bu etkiyi yumuşatmak istersek eğer; Ayna da gördüğümüzü sevebilmek için öteki kimliğimize ihtiyacımız var. Eksik olan parça, hep ihtiyacımız olan, bizim birincil kimliğimizle ortaya koyamayacağımız diğer cinsiyetimizi oynayacak bir aktör ya da aktris arıyoruz gerçekte.
Yani Öteki Ben....
Beni bana anlatacak olan. Çünkü "Ben" eksiğim. Tamamlanmak istiyorum. Ya da benim yarım kalmış tamamlanması gereken en güzel hikayem.....

Evet ! Sen, Benim
Kendime Dahi Anlatmakta Aciz Kaldığım En Güzel Hikayemsin. Bana beni anlatırken benim de seni sana anlatacağım.........
Sadece tek bir şey saklı bu hikayede.
1 iken 2, 2 iken 1 ,
Birken 2, 2 iken Tek olmak.........





edit post

7 yorum:

  1. sufi on Temmuz 02, 2009 dedi ki...

    Sevgili Ali;
    Sendeki var ama gizli olan SEN;senle karşılaştığında, nedenini bilemediğin isim koyamadığın o çekim ve elektriklenme sebebi, eksik kalan yanın bulunuşundan olsa gerek.Bu serüvenin adının" Benim en güzel hikayem" başlığında anılması ise çok hoş olmuş.Yüreğine sağlık sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  2. Erkan Şen on Temmuz 03, 2009 dedi ki...

    Önce alakasız gibi gözükecek bir girizgâh yapayım; yalnızlığın algoritması hakkında. Bilenler bilir algoritma bir yapının işleyiş şeklini belirleyen mantıksal yol ayrımlarının tanımıdır. Elektronik ortamda bu seçim düğümlerinin her biri yalnızca 2(iki) değer alabilir. Ying-Yang gibi beyaz ve siyahtır seçimler sadece; 0 ve 1'lerin dünyası.


    Ancak bu elektronik dünyada da içinden çıkılamaz algoritmalar tasarlanabilir. Örneğin iç içe (recursive) geçmiş bir şifreleme algoritması yazarak bir daha kimsenin okuyamayacağı bir şifreleme modeli elde edebilirsiniz (Dan Brown okuyanlar buna benzer bir şey hatırlayacaktır.) İşte yalnızlık tam olarak buna benzer. İç içe geçmiş ve her seferinde başa dönen döngüler gibi kendinizi yine başladığınız yerde, yani kendi yalnızlığınızın yanı başında buluveririz. Yaşam döngüsü de böyle değil midir? Doğarız, yaşarız ve ölürüz... Yalnız.


    Maalesef daha da büyük bir problemle karşı karşıyayız; yaşam denilen algoritma doğru ve yanlışlardan (0 ve 1) ibaret değil. Gri tonlamalar olduğu gibi, rengârenk seçeneklerde karşımıza çıkıyor. İşte burada neyi nasıl seçeceğimiz tam bir muammaya dönüşüyor ve sanırım insanlık da buna deniyor...


    Saygılar.

    YanıtlaSil
  3. Elif..den on Temmuz 03, 2009 dedi ki...

    İnsanın kendisini tanımaya çalışan çok güzel ''ben'' hikayesi..
    Gerçek benleri bulmak için çantamızda biriktirdiklerimizi açma vaktidir..
    Tarki on Temmuz 05, 2009 dedi ki...

    Ben bir kaptaki çakıltaşları isem eğer O su olmalı kabı doldurmalı diyor insan.
    Ama o eğer kum yada benim gibi çakıltaşı ise ve yine boşluklar kalıyorsa. İşte o zamanda BİZ (Ben ve O) eriyip bir bütün olup o boşlukları doldurabilmeliyiz. Aşk ile yanıp eriyerek..

    YanıtlaSil
  4. Ali İkizkaya on Temmuz 10, 2009 dedi ki...

    Sevgili Sufi!
    Hep içimizde değilmildir yarım bir şarkı yada hikaye korkusu. Yine açmışın gönlünü, seyreylesin gözüm.
    Sevgiyle.

    YanıtlaSil
  5. Ali İkizkaya on Temmuz 10, 2009 dedi ki...

    Sevgili Erkan!
    Yine yeni bir pencere açmış ordan mantık üzerinden mana gelmişsin. Çok değişik ve latif olmuş. Siyah beyazlar elimizde olmayanlarda grileri bizmi üretiyoruz aceb bilinsin diye.
    Sevgiyle.

    YanıtlaSil
  6. Ali İkizkaya on Temmuz 10, 2009 dedi ki...

    Sevgili Elif!
    Hep yolculuk var ve hep elde çanta. Bilmiyoruzki ne olacak neye ihtiyacımız var. Onu biriciği tanımak için insanın malzemesi ve alet edavatı olmalı. Zira sevmek bir nevi zanaatkarlık.
    Sevgiyle.

    YanıtlaSil
  7. Ali İkizkaya on Temmuz 10, 2009 dedi ki...

    Ah Tarkim!
    Yine bam teli yapmışsın. Eriyip bir kaba dökülmek Ben Sen kavgası yok. Biz olmak demişsin. Ellerine yüreğine sağlık.
    Sevgiyle.

    YanıtlaSil

Sevgili Okuyucu!
Burada yazılanların tamamı birbirimize kimi zaman buruk kimi zaman ise hoşça vakit geçirtmek ve geçirmek arzusu ile yazılmış hikayelerden öte bir şey değil. Bu dünya yolculuğumuzda birbirimize hikayeler anlatıyoruz. Beğenenler birlikte yürümeye devam ediyorlar. Amaçsa bir farkındalık yaratarak önümüzden geçenleri görebilmek. Bakmakla Görmek arasındaki derin farkı vurgulamak veya izah etmeye çalışmak gücümüzce.Söylediklerimin altındaysa paylaşma arzusundan gayri hiç bir şey yok.

Yüzünüz hep ışığa ve sevgiye doğru olsun.

Related Posts Widget for Blogs by LinkWithin

© Petit Prince Template by Petit Prince For Petit Prince Blog